15 Eylül 2025

10.SINIF TARİH DERSİ ÜNİTE ÖZETLERİ

 KAYNAK: https://ogmmateryal.eba.gov.tr (Etkileşimli Kitap)

1.ÜNİTE ÖZETİ

TÜRKİSTAN’DAN TÜRKİYE’YE (1040-1299)

Önemli Askerî Mücadelelerin Türk Tarihinin Seyrine Etkileri

 MÖ VIII. yüzyılda İskitler tarafından başlatılan Anadolu’ya yönelik Türk akınları, IV. yüzyılda Hunlar, VI. Yüzyılda da Sibir Türkleri tarafından devam ettirilmiştir.

 VII. yüzyılda Avar Türkleri, Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis’i (İstanbul) kuşatmış ancak başarısız olmuştur.

 Türkiye Selçukluları Dönemi’nde yazılmış Türk-İslam kaynaklarında Romalılar ve Bizanslılar için Rum tabiri kullanılmış, Anadolu coğrafyası da Diyar-ı Rum şeklinde ifade edilmiştir.

 Türklerin “diyar-ı Rum (Roma ülkesi)” adıyla andıkları Anadolu, Malazgirt Zaferi’nden sonra Türk yurdu hâline gelmiştir.

 Batılı tarihçiler, 1148’de yapılan II. Haçlı Seferi sırasında Türk nüfusunun çok olduğuna ve Türkler tarafından büyük bir gayretle savunulduğuna şahit oldukları Anadolu için Türkiye (Turkhia, Turquia) ismini kullanmaya başlamıştır.

 Oğuz Yabgu Devleti’nde subaşı olan Selçuk Bey, yabgu ile anlaşmazlığa düşünce kendine bağlı kişilerle birlikte Cend şehrine gelmiştir.

 Burada Selçuk Bey, boyu ile birlikte İslamiyet’i kabul etmiş ve Samanoğulları, Karahanlılar, Gazneliler gibi üç güçlü Müslüman devlet arasında kaldı.

 Gazneli Devleti hükümdarı Sultan Mahmud, Selçuk Bey’in ölümünden sonra devletin başına geçen Arslan Yabgu’yu ve maiyetini hileyle yakalatıp Kalincar Kalesi’ne hapsetti (1025).

 Bu olaydan sonra ona bağlı Oğuzların bir kısmı dağılmış, diğerleri de Selçuk Bey’in torunları Tuğrul Bey ile Çağrı Bey’in etrafında toplanmıştır.

 1015-1021 yılları arasında Çağrı Bey’in yaptığı keşif seferleri ile Anadolu hakkında yeterince bilgi sahibi olan Tuğrul Bey, çareyi Türkmen boylarına Anadolu’yu hedef göstermekte bulmuştur.

 Selçuklular, Gaznelileri 1035’te Nesâ’da, 1038’de Serahs’ta mağlup ettiler.

 Oğuzlar, 1040 yılında Gaznelilere karşı yaptıkları Dandanakan Savaşı’ndan zaferle çıkarak Büyük Selçuklu Devleti’ni kurdular.

 Büyük Selçuklu Devleti Anadolu’nun fethi için yeni akınlar düzenlemiştir.

 Bu akınlar Doğu Roma İmparatorluğu’nda büyük bir rahatsızlığa neden olmuştur.

 Selçuklular, 18 Eylül 1048’de Erzurum civarındaki Pasinler Ovası’nda Rum, Ermeni, Gürcü ve Abaza kuvvetlerinden oluşan elli bin kişilik bir orduyu yenmiştir.

 Sultan Alp Arslan’ın tahta geçmesiyle birlikte Anadolu seferleri yeniden hız kazanmıştır.

 Çok sağlam surlara sahip olduğu için ele geçirilemeyeceği düşünülen Ani Kalesi Ağustos 1064’te fethedildi.

 1071 yılı, Anadolu’daki Türk varlığna son vermek isteyen Bizans İmparatoru Romanos Diogenes (Romen Diyojen), büyük bir ordu ile harekete geçti.

 İki ordu arasında yapılan Malazgirt Savaşı’nı Selçuklular kazandı.

 Malazgirt Zaferi’nin ardından Anadolu’nun kapıları Türklere açılmış ve Türkler gruplar hâlinde Türkistan’dan gelerek buraya yerleşmeye başlamıştı.

 Doğu Roma İmparatoru Manuel Comnenos (Manuel Komnen), 1176’da Fransız, Alman, İngiliz, Sırp, Macar, Gürcü, Kıpçak ve Peçeneklerden destek alarak büyük bir orduyla harekete geçti.

 Selçuklular büyük bir zafere imza atarak 17 Eylül 1176’da Miryokefalon Savaşı’nı kazandı.

 Bizans, Malazgirt Meydan Savaşı’ndan beri, 105 yıl gibi uzun bir süre taşımış olduğu Anadolu’yu Türklerden geri alma ümidini, Miryokefalon yenilgisinden sonra tamamen yitirmiştir.

Saltuklular (1072-1202)

 Ebu'l-Kasım Saltuk tarafından Erzurum ve çevresinde kurulan Anadoludaki ilkTürk beyliğidir.

 Ermeniler ve Gürcülerle mücadele etmişlerdir.

 Günümüzde Erzincan ili sınırları içinde bulunan Mama Hatun Külliyesi Saltuklular Dönemi'nde inşa edilmiştir.

Mengücekliler (1080-1228)

 Mengücek Gazi tarafından Erzincan ve çevresinde kurulmuştur.

 Gürcüler ve Rumlarla mücadele etmişlerdir.

 Anadolu'daki ilk külliye olan ve günümüzde Sivas ili sınırları içinde bulunan Divriği Ulu Cami Külliyesi'ni inşa etmişlerdir.

Artuklular (1102-1231)

 Artuk Bey tarafından Anadolu’nun doğu ve güneydoğusunda kurulmuştur.

 Hasankeyf, Mardin ve Harput merkezli üç kola ayrılmıştır.

 En uzun süre hüküm süren Anadolu beyliğidir.

 Dünyanın günümüze ulaşan en büyük kemer açıklığına sahip ilk taş kemerli köprü olan Diyarbakır'daki Malabadi Köprüsü, Artuklular tarafından inşa edilmiştir.

Danişmentliler (1080-1178)

 Danişment Gazi tarafından Sivas ve çevresinde kurulmuştur.

 Anadolu’da hüküm süren en güçlü Türk beyliğidir.

 Haçlılarla mücadele ederek Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında etkili olmuşlardır.

 Anadolu'daki ilk medrese olan ve günümüzde Tokat ili sınırları içinde bulunan Yağıbasan Medresesi bu dönemde inşa edilmiştir.

Çaka Beyliği (1081-1093)

 Çaka Bey tarafından İzmir ve çevresinde kurulmuştur.

 Çaka Bey, Anadolu'daki ilk Türk denizcisi olarak ilk Türk donanmasını kurmuş, Bizanslılarla mücadele etmiştir.

 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Türklerin Anadolu’da kurdukları güçlü hâkimiyete son verebilmek için İmparator Aleksi Komnen papadan yardım istedi.

Haçlı Seferlerinin Nedenleri

Dinî Nedenler

 Müslümanların hâkimiyetinde bulunan (Kudüs başta olmak üzere Urfa, Antakya vb. gibi) kutsal yerlerin, Hıristiyanlar tarafından geri alınmak istenmesi

 Fransa’da ortaya çıkan Kluni tarikatının Müslümanlarla savaşılması yönünde çalışmalar yapması

 Katolik kilisesinin Ortodoks kilisesi üzerinde hâkimiyet kurmak istemesi

 Papa II. Urban’ın seferlere katılacakların günahlarının affedileceğini ilan etmesi

Sosyoekonomik Nedenler

 Avrupa’da yoksulluk, açlık, topraksızlık gibi sorunlarla birlikte nüfus artışının yaşanması

 İktisadi açıdan zor durumda olan Avrupalıların Doğu’nun zenginliklerini ele geçirmek istemeleri

 Bazı soylu ve derebeylerin yeni topraklar kazanarak mali durumlarını daha da güçlendirmek istemeleri

 Avrupalıların Türklerin denetiminde olan İpek ve Baharat Yolu gibi doğudan gelen ticaret yollarını ele geçirmek istemesi

Siyasi Nedenler

 Malazgirt Savaşı sonrasında Türkler karşısında zor durumda kalan Bizans İmparatoru VII. Mihail Doukas’ın Avrupa’dan yardım istemesi

 Türklerin Anadolu, Suriye, Filistin ve Akdeniz bölgelerinden uzaklaştırılmak istenmesi

 Büyük Selçuklu Devleti’nde Sultan Melikşah’ın ölümünden sonra ortaya çıkan yönetim sorunlarını fırsat gören Avrupa ve Bizans’ın; bu durumdan yararlanmak istemesi

 Haçlılar geldiğinde Malatya’yı kuşatmakta olan I. Kılıç Arslan, kuşatmayı kaldırarak İznik’e geldi.

 Ancak kalabalık Haçlı kuvvetleri karşısında tutunamayarak Konya’ya çekildi.

I. Haçlı Seferi’nin (1096-1099)

 Sonunda Urfa, Antakya ve Kudüs Haçlıların eline geçti.

 İlk Haçlı kontluğunu Urfa’da kuran Haçlılar; Antakya’da kontluk, Kudüs’te krallık kurdular.

İkinci Haçlı Seferi (1147-1149)

 Büyük Selçuklu Atabeyi İmadeddin Zengi’nin Urfa’yı geri alması üzerine Fransa Kralı VII. Louis ve Alman Kralı III. Konrad tarafından düzenlenen sefer başarılı olmadı.

 Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesut ve Zengiler Haçlılara engel oldu.

 Bu başarısızlık, Haçlıların itibarına büyük bir darbe vurdu. II. Haçlı Seferi’nin başarısızlığı, İslam dünyasının kendisine güvenmesini sağladı.

Üçüncü Haçlı Seferi (1189-1192)

 Selahattin Eyyubi’nin Hittin Savaşı (1187) ile Kudüs Krallığı’na son vermesi üzerine düzenlenen sefere; İngiltere Kralı Arslan Yürekli Richard, Fransa Kralı Philippe Auguste ve Alman Kralı Friedrich Barbarossa katıldı.

 Anadolu’da ilerleyen Haçlılara II. Kılıç Arslan vur kaç taktiğiyle ağır zaiyatlar verdirdi, Alman Kralı’nın Silifke Çayı’nı geçerken boğulması üzerine Haçlı ordusu dağıldı.

 Kudüs’e ulaşan Haçlıları Eyyubiler durdurdu. Haçlıların en önemli başarısı Kıbrıs’ı almak oldu.

 Kıbrıs, sonraki yıllarda sadece bir üs olmakla kalmadı, krallık hâline gelerek önem kazandı.

Dördüncü Haçlı Seferi (1202-1204)

 Kudüs’ü almak üzere planlanan seferde Haçlılar, Bizans’ın başkenti İstanbul’da taht mücadelelerinin yaşanması üzerine İstanbul’a yöneldi.

 Haçlılar İstanbul’da 1204-1261 arasında hüküm süren bir “Latin Krallığı” kurdu.

 İstanbul’dan çekilen Bizans hanedanı, Trabzon ve İznik‘te iki ayrı devlet kurdu.

 Katolikler ve Ortodokslar arasındaki ayrılık iyice derinleşti.

Haçlı Seferlerinin Sonuçları

Dinî Sonuçları

 Papanın ve kilisenin itibarı sarsıldı. Papa’ya ve kiliseye duyulan güven azaldı, skolastik düşünce zayıflamaya başladı.

 Kilisenin gücünün azalması kralların Papa karşısında gücünü arttırdı.

Siyasi Sonuçları

 Selçukluların batıya ilerleyişi bir süreliğine yavaşlasa da Anadolu topraklarının bütünüyle Haçlılar’ın eline geçmesi, Türkiye Selçukluları tarafından engellendi.

 Böylece Anadolu’nun Türk yurdu olma süreci devam etti.

 Türkiye Selçuklu Devleti başkentini İznik’ten Konya’ya taşımak zorunda kaldı.

 Haçlı Seferleri’ne katılan birçok derebeyi (senyör) öldüğü için Avrupa’da merkezî krallıklar güçlendi.

 Haçlı Seferleri’nden asıl zararı gören Bizans oldu.

 Haçlı Seferlerine karşı koyan Türklerin İslam dünyasındaki itibarı arttı.

Ekonomik Sonuçları

 Haçlı Seferleri sonucunda Akdeniz’de limanı bulunan devletler arasında deniz ticareti gelişti; böylece Doğu ile Batı arasındaki kültürel münasebetler daha da arttı.

 Anadolu, Suriye ve Filistin ekonomik yönden zarara uğradı.

 Avrupa’da hayat standartları yükseldi.

 Haçlıların bankerlerden borç para almaları bankacılığı geliştirdi.

Teknik Sonuçları

 Barut, pusula, kâğıt, matbaa Avrupa’ya taşındı. Pusulanın geliştirilmesi Coğrafi Keşifler’in yapılmasına ve sömürgeciliğin artmasına zemin hazırladı.

 Matbaa ve kâğıt tekniğinin geliştirilmesi Rönesans ve Reform hareketlerinin oluşmasını sağladı.

 Bu sayede kilisenin görüşleri dışındaki fikirlere yer vermeyen skolastik düşünce zayıfladı.

 Avrupa’da kültür hayatı canlandı. Barutun kullanımı ve ateşli silahların gelişimiyle Avrupa’da feodalite (derebeylik) rejimi yıkılırken merkezî krallıklar güç kazandı.

 Avrupalılar İslam medeniyetini yakından tanıyıp faydalandı.

 Avrupalılar kemerli köprü, cam, dericilik vb. alanlarda Müslümanlardan etkilendi.

 Haçlılar ve Müslümanlar birbirlerinin askerî teçhizat ve savaş stratejilerinden etkilendi.

 Türkiye Selçuklu Devleti, II. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi’nde siyasi, idari ve askerî açıdan büyük ölçüde zayıflamıştı.

 Bu dönemde vezirlik görevini yürüten Sadeddin Köpek, Anadolu topraklarını kendi çıkarları doğrultusunda yönetiyor ve halktan ağır vergiler topluyordu.

 Baba İlyas, Baba İshak gibi önemli Türkmen şeyhleri halkı Selçuklu yönetimine karşı kışkırtarak isyana teşvik etti.

 Türkiye Selçuklu Devleti’nin Babaîler İsyanı adı verilen bu ayaklanmayı güçlükle bastırdı.

 Ancak bu durum devletin zaafa düştüğünü bir kez daha gösterdi ve Moğolları Anadolu’ya saldırma konusunda cesaretlendirdi.

 Moğol (İlhanlı) komutanlarından Baycu Noyan, Türkiye Selçuklu Devleti’nin zayıflığını, sultanın beceriksizliğini görmüş, Anadolu’ya girmiştir.

 1242’de Erzurum’u yağmalayıp Azerbaycan’a dönmüştür.

 1243’te tekrar harekete geçen Baycu Noyan komutasındaki İlhanlı ordusu, Sivas yakınlarında Kösedağ denilen yerde Selçuklularla karşılaşmıştır.

 II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in genç ve tecrübesiz olması nedeniyle savaşı Moğollar kazanmıştır.

Türkistan’dan Türkiye’ye Türklerde Devlet ve Ordu Teşkilatları

 İslam öncesi kurulan Türk devletlerinde meşruiyetin kaynağı “kut” adı verilen ilahi güce dayandırılıyordu.

 Kut anlayışına göre kağanlar devleti yönetme gücünü ve yetkisini Gök Tanrı’dan alırdı.

 Devletin kurucuları ve yöneticileri Tanrı’nın kut verdiği bir soya mensup olmalıydı.

 Bu anlayış, İslamiyet’in kabulünden sonra hükümdarlara da verilen bir lakap olan “zillullah fi’l-arz (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi)” anlayışına dönüştü.

 İlk Türk devletlerinde kağanların devlete ve millete karşı belirli sorumlulukları vardı.

 Kağanın gücü ve yetkisi töre kurallarıyla sınırlandırılmıştı.

 Buna göre halkın refahını sağlamayan, adaletle hükmetmeyen ve devleti kötü yöneten kağanların Tanrı tarafından bahşedilmiş “kut”u kaybettiğine inanılırdı.

 İslamiyet’in kabulünden sonra ise devlet yönetiminde töreyle birlikte dinî esaslara dayalı şeri kurallar da uygulanmaya başlandı.

 Bu dönemde hüküm süren Türk devletlerinde devlet anlamına gelen “il” kelimesinin yerini “mülk” kavramı aldı.

 Türkler Müslüman olduktan sonra İslam dininin hem koruyuculuğunu üstlendi hem de yayılmasını sağladı.

 Türklerin “cihan devleti kurma” mefkûresi ile İslam’daki “i’lâ-yı kelimetullah (tevhit inancını yüceltme ve hâkim kılma)” hedefi birleşince savaşlar gaza ve cihat anlayışı doğrultusunda yapılmaya başlandı.

 Böylece Türkler, sadece bir cihan devleti kurma değil, İslami esaslara uygun olarak dünyada adaleti ve düzeni sağlama (nizam-ı âlem) sorumluluğunu da üstlenmiş oldu.

 İlk Türk devletlerinde siyasi, askerî, hukuki ve mali meselelerin karara bağlandığı kurultaylar, İslamiyet’in kabulünden sonra divan adını aldı.

 Bu dönemde devlet yönetimindeki en önemli karar organı Divan-ı A’lâ (Büyük Divan) idi.

 Karahanlılar Dönemi’nde kurulan Meclis-i Âlî, Türkçe ünvanı yuğruş olan bir vezir tarafından yönetilirdi.

 Gazneliler Dönemi’nde kurulan Divan-ı Vezaretin başında ise hâce-i buzurg (başvezir) adı verilen bir devlet görevlisi bulunuyordu.

 Ayrıca bu divana bağlı olarak devletin çeşitli işlerinin yürütüldüğü alt divanlar da vardı.

Büyük Selçuklu Devleti Yönetim Yapısı

 Hükümdar es-Sultanü'l-A'zâm (Büyük Sultan)

 Saray (Bârgâh) Hükümdarın ailesi ile birlikte yaşadığı ve devleti idare ettiği büyük yapı.

 Hâcibü’l-Hüccâb Sarayda hükümdardan, devlet teşkilatında ise hükümdar ve vezirden sonraki en yetkili kişi; sarayda çalışan bütün hâciblerin başı.

Diğer Saray Görevlileri

 Hâcib: Hükümdarın halkla ve devlet adamlarıyla irtibatını sağlayan görevli.

 Emîr-i Candar: Saray muhafızlarının idaresinden sorumlu görevli.

 Emîr-i Silah: Saraydaki silahlardan sorumlu görevli.

 Emîr-i Şikâr: Av merasimlerinin düzeninden sorumlu görevli.

 Emîr-i Alem: Sancak taşımakla yükümlü görevli.

 Emîr-i Âhur: Saray ahırlarının bakımından sorumlu görevli.

 Emîr-i Çeşnigir: Hükümdarın sofrasını denetleyen ve yemeklerin tadımını yapan görevli.

 İdişçibaşı: Saraydaki meşrubatların hazırlanmasından ve takdiminden sorumlu görevli.

 Câmedar: Hükümdarın giyim kuşamından sorumlu görevli.

 Hansâlâr (Aşçıbaşı): Saray mutfağından sorumlu görevli.

Merkez Teşkilatı

 Divan-ı A'lâ (Büyük Divan) Başkanı Sahib-i Divan-ı Vezâret (Sahib-i A'zâm)

 Divan-ı Tuğra (İnşa) Iç ve dı_ yazı_malar

 Divan-ı İstîfâ Maliye

 Divan-ı Arz (Ceyş) Askerî

 Divan-ı İşrâf İdari ve mali işleri teftiş

Taşra Teşkilatı

 Melik (Şehzade) Hükümdarın erkek çocuğu

 Atabey Melik öğretmeni

Adalet

 Kâdılkudât (Başkadı) Şer’i yargı

 Emîr-i Dâd Örfi yargı

 Büyük Selçuklu Devleti’nde sultan, en büyük yargıç sıfatıyla adalet teşkilatının başında bulunurdu.

 Zulme uğrayan ve memurlardan şikâyetçi olan kişilerin davaları, sultanın başkanlık ettiği Divan-ı Mezâlim adlı yüksek mahkemede görüşülürdü.

 Hukuk sistemi, şeri ve örfi olmak üzere ikiye ayrılırdı. Kadıların şeri hukuka göre yaptığı yargılamalar tamamen dinî hükümlere dayandırılır, kadıların başındaki kişilere de kâdılkudât (başkadı) adı verilirdi.

 Örfi hukukta ise geleneğe bağlı olan ve şeri hukukun dışında kalan konular ele alınırdı.

 Örfi hukuka ilişkin davaları emîr-i dâd adlı görevliler, ordu mensuplarının davalarını ise kadı askerler (kadıleşker/ kazasker) karara bağlardı.

 Büyük Selçuklu Devleti’nde taşra, eyalet adı verilen bölgelere ayrılırdı.

 Bu eyaletleri melik adı verilen ve merkeze bağlı olan hanedan üyeleri ile şıhne/şahne adı verilen askerî valiler yönetirdi.

 Her vilayet için mülki idareden sorumlu bir amîd (sivil vali), mali işlere bakan bir âmil, adli işleri yürüten bir kadı ve güvenlikten sorumlu olan bir subaşı/serleşker görevlendirilirdi.

 Günümüzde belediye hizmetleri olarak tanımlanan kurumsal işler, askerî ve sivil valiler ile muhtesip adı verilen bürokratlar tarafından yürütülürdü.

 Ayrıca berid adı verilen teşkilat da posta ve haberleşme faaliyetlerinden sorumluydu.

 Büyük Selçuklu Dönemi’nde genç melikler, onlara rehberlik etmesi için görevlendirilen atabeylerle birlikte eyaletlere gönderilmeye başlandı.

 Atabeylik sistemi adı verilen bu uygulamanın temel amacı, meliklerin yönetim tecrübesi kazanarak ülkeyi yönetmeye hazırlanmasıydı.

 Ancak Büyük Selçuklu Dönemi’nde bazı atabeyler, yaşadıkları eyaletlerde nüfuzlarını kullanarak özerklik ilan etmeye başladı.

 İlk Türk devletlerindeki taht, otağ, tuğ, para, bayrak, sancak gibi hükümdarlık alametlerine zamanla hutbe, çetr, saray, taç, tevki (tuğra), nevbet, hilat (tırâz) gibi yeni alametler eklendi.

 Türkiye Selçuklu hükümdarları sultan, sultanü’l-a’zam gibi ünvanların yanı sıra sultanu’l-berr ve’l-bahr (kara ve denizin sultanı) ve Farsça sultan anlamına gelen keykubad, keyhüsrev ve keykavus ünvanlarını da kullanmaya başladı.

 Sultanın başkentte bulunmadığı veya hastalandığı durumlarda ona naib-i saltanat adı verilen devlet görevlileri vekâlet etti.

 Ayrıca ikta arazilerinin kayıt işlemlerini yürüten, menşur ve beratları hazırlayıp dağıtımını sağlayan pervane adlı görevliler de bu dönemin önemli idari unsurları arasındaydı.

 Türk-İslam devletlerinde ordular, ilk kez Asya Hun Hükümdarı Mete Han (MÖ 209-174) tarafından oluşturulan onlu sisteme göre yönetildi ve sefer esnasında bu ordulara hükümdarlar kumandanlık etti.

 Başta Karahanlı, Gazneli ve Selçuklu olmak üzere Türk-İslam devletlerindeki ordu teşkilatları büyük ölçüde Türklerden oluşturuldu.

 Bununla birlikte Karahanlılar dışındaki diğer Türk-İslam ordularında farklı etnik gruplara mensup askerler de görev yaptı.

 Yerli unsurların da görev yaptığı Gazneli ordusu, asıl gücünü sarayda gulam olarak yetiştirilmiş Türklerin oluşturduğu hassa ordusundan alıyordu.

 Gulamlar, liyakat ve kabiliyetlerine göre daimî ve maaşlı olarak hem sivil hem de askerî kadrolarda görevlendirilirdi.

 Sarayı ve hükümdarı koruyan ve saray hizmetlerini yürüten bu birlikler; Karahanlılar Dönemi’nde saray muhafızları (turgak ve yatgak), Gazneli ve Büyük Selçuklu dönemlerinde ise saray gulamları olarak adlandırıldı.

 Büyük Selçuklu askerleri savaşlarda ok, yay, kılıç, kalkan, gürz, topuz, nacak, mızrak, hançer gibi hafif silahlar kale kuşatmalarında ise arrade (taş atan küçük mancınık) ve büyük mancınıklar kullandı.

 Türkiye Selçukluları ise başlangıçta tabi olduğu Büyük Selçuklu Devleti’nin siyasi ve askerî yapılanmasını örnek aldı ancak ihtiyaçlar ve değişen koşullar neticesinde zamanla bu yapılarda bazı değişiklikler yapıldı.

Türklerde Sosyoekonomik Hayat ve Şehirleşme

 Selçuklu toplumu yönetenler ve yönetilenler şeklinde ikiye ayrılır, toplumunun temelini ise aile kurumu oluştururdu.

 Aile bireyleri arasında karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörü hâkimdi.

 Sosyal hayatta komşuluk ilişkilerine büyük önem verilir, hayatın her alanında yardımlaşma ve dayanışma ruhu canlı tutulurdu.

 Halk dinî bayramları, baharın müjdecisi olan Nevruz Bayramı’nı ve hükümdarın tahta çıkışını büyük bir coşkuyla kutlardı.

 Ayrıca avcılık, atıcılık, at biniciliği, güreş, cirit gibi sportif faaliyetler düzenlenir, çevgen (çevgân) oyunu oynanır ve yarışlar yapılırdı.

 Selçuklu toplumu, yerleşme durumlarına göre şehirliler, köylüler ve konargöçerler şeklinde üçe ayrılırdı.

 Geçimini tarım, hayvancılık, ticaret ve zanaatla sağlayan halk, devlete düzenli olarak vergi öderdi.

 Tüccarlar toplumda büyük bir itibara sahipti ve dokunulmazlıkları vardı.

 Bütün ticari mallar günümüzdeki sigorta sistemine benzeyen bir yöntemle koruma altına alınır, saldırıya ya da beklenmedik bir zarara uğrayan tüccarların kaybı tazmin edilirdi.

 Tüccarların, kervan sahiplerinin, hayvancılıkla uğraşan konargöçerlerin, ikta sahiplerinin ve bağlı devletlerin ödemesi gereken ayrı vergiler vardı.

 Devlete ait topraklar ikta sistemiyle hanedan üyelerine ve üst düzey devlet adamlarına dağıtılır, ikta sahipleri de bunun karşılığında devlete vergi öderdi.

Selçuklu Dönemi’ndeki Toprak Sistemi

 Has Arazi: Hükümdarın şahsına ait tarla, bağ, bahçe, koru, otlak gibi arazilerdir.

 Has araziden alınan aşar ve diğer vergiler doğrudan savaş ve diğer olağanüstü durumlarda kullanılmak üzere ihtiyat hazinesine aktarılır.

 İkta Arazi: Bir görev karşılığında meliklere, emîrlere, valilere, komutanlara, hassa ordusu askerlerine ve tımarlı sipahilere verilen arazilerdir.

 Öşrî Arazi: Hükümdarın liyakat sahibi devlet adamlarına, dinî ve kültürel alanlarda hizmet veren kimselere mirî araziden tahsis ettiği topraklara öşrî arazi denir ve vergilendirilir.

 Haraci Arazi: Selçuklu sınırları içinde yaşayan gayrimüslimlerin ellerinde bulunan topraklara haraci arazi denir.

 Bu arazilerden yaşama ve himaye edilme karşılığında alınan vergiye haraç denir.

 Gayrimüslimler Müslüman olduklarında bu vergi alınmaz.

 Vakıf Arazi: Liyakat sahibi devlet adamlarına, dinî ve kültürel alanlarda hizmet veren kimselere tahsis edilen mirî arazilerin bir bölümü hayır işleri için ayrılır. Bu arazilere vakıf arazi denir.

 Arazi sahipleri, bu topraklardan elde edilen gelirle cami, medrese, hastane, kervansaray gibi binalar inşa ettirir ve bunların bakımını yapar.

 Türkistan’daki şehirler Orta Çağ Avrupası’ndaki şehirler gibi kaleler ve surlarla çevriliydi.

 Karahanlı Dönemi’nde medrese, türbe, köprü, cami, saray, ribat gibi birçok mimari eser inşa edildi.

 Bu eserlerden Talhatan Baba Camisi kendine özgü bir mimariye sahipti.

 Gaznelilerde ise özellikle Sultan Mahmud zamanında yeni saraylar, çarşılar, köprüler, su yolları ve su kemerleri yapıldı.

 Malazgirt Zaferi sonrasında Anadolu’ya gelen ve burada iskân edilen Türkmenler, yerleştikleri bölgelerin Türkleşmesine büyük katkı sağladı.

 Hayvancılıkla uğraşan konargöçerler geniş otlakların bulunduğu bölgelere yerleştirilirken zanaat ve ticaretle uğraşan Türkler şehirlerde iskân edildi.

 Şehirlerde genellikle farklı mahallelerde oturan Müslümanlar ve gayrimüslimler aynı çarşı ve pazarları kullandı.

 Bununla birlikte Türklerin ve gayrimüslimlerin ibadetleri, giyim kuşamları ve yaşam tarzları da birbirinden farklıydı.

 Selçuklularda kadın ve erkekler entari şeklinde motifli giysi veya kaftanlar giyerlerdi.

 Dolayısıyla şehirlerdeki mahalle kültürü dinî, etnik ya da mesleki farklılıklara göre şekillendi.

 Türkler Anadolu’ya yerleştikten sonra hızla yeni mimari eserler inşa ettiler veya var olanları dönüştürdüler.

 İbadethane ihtiyacını karşılamak için camiler yapıldı ve bazı kiliseler camiye çevrildi.

 Şehir dışında ve kervan yolları üzerinde namazgâhlar açıldı.

 Tekkeler, şifahaneler ve medreseler inşa edilerek halkın sosyal ve dinî ihtiyaçları karşılandı.

 Selçuklular Dönemi’ndeki sosyoekonomik hayatın gelişmesinde Ahilik teşkilatı da önemli rol oynadı.

 Türkistan’dan Anadolu’ya gelen esnaf ve zanaatkârlar iş bulmak, Doğu Romalılarla rekabet etmek, ürettikleri malların kalitesini korumak, esnaf ahlakını iş hayatına hâkim kılmak gibi çeşitli amaçlarla Ahi Evran öncülüğünde teşkilatlandı.

Türk-İslam Medeniyetinde Bilim, Kültür, Eğitim ve Sanat

 Türk-İslam medeniyetinde toplumsal hayatın merkezinde yer alan eğitim faaliyetleri, küttaplar (sıbyan mektepleri) ve medreselerin yanı sıra rasathane, darüşşifa, kütüphane (darülkütüp), sahaf, cami, mescit, ribat ve tekkelerde yürütüldü.

 Mesleki ve teknik eğitimde ise Ahilik müessesesi ön plana çıktı.

 Tefsir, hadis, fıkıh, kelam gibi dinî ilimlerin yanısıra matematik, geometri, astronomi, felsefe gibi beşerî bilimlere de önem verilerek bilimsel hayatın canlanması sağlandı.

 İslam’ın erken dönemlerinden itibaren dinî ve bilimsel bilginin merkezi olan kütüphaneler aracılığıyla felsefe, tıp, astronomi, matematik gibi alanlarda önemli ilerlemeler kaydedildi.

 Özellikle Abbasiler Dönemi’nde Bağdat’taki saray kütüphanesi ve çeviri faaliyetlerinin yürütüldüğü Beytü’l Hikme adlı eğitim kurumu, İslam dünyasındaki entelektüel birikimin zenginleşmesini sağladı.

 Kurtuba, Kahire, Merv, Semerkand, Buhara gibi İslam coğrafyasının ilim merkezlerinde büyük kütüphaneler kuruldu.

 Kütüphane kurmageleneği Türkiye Selçukluları Dönemi’nde de devam ettirildi.

 Bu dönemde birçok şehirde kişilere ait kütüphanelerin yanı sıra cami, medrese, kervansaray, ribat, han, türbe, dergâh gibi kamusal mekânlarda yeni kütüphaneler açıldı.

 Büyük Selçuklu Devleti zamanında Nizâmülmülk tarafından kurulan Nizamiye Medreseleri birçok ilim adamı ve mütercimin Bağdat’a akın etmesini sağlamıştır.

 İsfahan ve Bağdat’ta Melikşah’ın yaptırmış olduğu rasathanelerde, Ömer Hayyam, İsfizârî gibi bilim insanları çalışmıştır.

 Ömer Hayyam’ın içinde bulunduğu bir heyet, Celâli takvimini hazırlamıştır.

 Başta Nişabur olmak üzere Merv, Herat, Belh, Semerkant gibi önemli şehirlerde kurulan medreselerde büyük ilmî çalışmalar yapılmıştır.

 Anadolu Beylikleri ve Türkiye Selçukluları dönemlerinde ortaya konan sanatsal ürünlerde ise hem İslamiyet’in kabulü öncesi Türk geleneklerinin ve İslam sanatının hem de Yunan, Roma, Bizans, Kafkas ve Akdeniz kültür çevrelerinin izleri görüldü.

 Bu dönemde Konya, Sivas, Malatya, Tokat, Amasya, Kayseri, Antalya, Alanya, Sinop, Erzurum, Diyarbakır gibi şehirlerde birçok cami, medrese, han, kervansaray, kümbet ve şifahane inşa edildi.

 Başta taş işçiliği olmak üzere çini, ahşap ve maden sanatına yer verilen bu yapılarda Selçuklu sanat anlayışını yansıtan özgün eserler ortaya kondu.

 Hüsnühat, güzel yazı yazma sanatıdır.

 Tezhip; yazma kitap, levha ve murakkaların bezenmesinde ezilmiş altın varak ve çeşitli renklerin kullanılmasıyla uygulanan süsleme sanatıdır.

 Ebru, kitreli su üzerine serpilen boyalarla yapılan bezeme sanatıdır.

 Minyatür; genellikle el yazması kitaplarda yer alan küçük boyutlu, renkli resim yapma sanatıdır.

 Çini, iç ve dış mimaride kullanılan özellikle seramik üzerine sırlama işlemi ile yapılan süsleme sanatıdır.

 Hakkaklık; taş, maden, ahşap gibi maddeler üzerine yazı ve şekil kazıma sanatıdır.

 Ciltçilik, kitabın yapraklarını dağılmadan ve sırası bozulmadan bir arada tutabilmek için yapılan koruyucu kapağın yapılma ve bezeme sanatıdır.

 Türkistan’da kök salan tasavvuf düşüncesi, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması sürecine etki etmiştir.

 Hoca Ahmed Yesevi’nin öğretileri, Horasan erenleriyle Anadolu’ya taşınmış ve onların yetiştirdiği dervişler tarafından geliştirilmiştir.

 Endülüs’ten Anadolu’ya gelen ve çok sayıda talebe yetiştiren Muhyiddin İbnülarabi, Anadolu’daki tasavvuf düşüncesine yeni bir anlayış kazandırmış ve Türk-İslam medeniyetinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.

 Türkiye Selçuklu Devleti’nin son dönemlerindeki siyasi, sosyal ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle zor durumda kalan Anadolu halkı; Mevlana Celaleddin Rumi, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre gibi mutasavvıfların insana değer veren, birleştirici ve şefkatli yaklaşımları, halkın zorluklar karşısında dayanma gücünü artırmıştır.

10. SINIF TARİH DERSİ ETKİLEŞİMLİ KİTAP

 


Buradaki linke veya resme tıklayarak 2025-2026 Öğretim Yılı 10.Sınıf Tarih Dersi Etkileşimli Ders Kitabı'na ünite ünite ulaşabilirsiniz.












9. SINIF TARİH DERSİ ETKİLEŞİMLİ KİTAP



Buradaki linke veya resme tıklayarak 2025-2026 Öğretim Yılı 9.Sınıf Tarih Dersi Etkileşimli Ders Kitabı'na ünite ünite ulaşabilirsiniz.

18 Mayıs 2025

İSLAM KÜLTÜR VE MEDENİYETİ DERSİ NOTLARI

    

         

İSLAM KÜLTÜR VE MEDENİYETİ NOTLARI

KAYNAK: İSLAM KÜLTÜR VE MEDENİYETİ DERS KİTABI, MEB


1.ÜNİTE 

Kültür Nedir?

Kültür bir milletin tarihi boyunca ürettiği ve nesilden nesile aktardığı maddî ve manevi değerlerinin bütünü ifade eden bir kavramdır. Örnek: bayramda el öpmek, kız isteme merasimi vb.

 

Kültürün özellikleri Nelerdir?

● Kültür, insan ürünüdür.

● Tarihî süreçte oluşur.

● Toplumun olmadığı yerde kültür de yoktur.

● Her toplumun bir kültürü vardır, kültürsüz insan topluluğu olmaz.

● Kültürü oluşturan unsurlar arasında sürekli etkileşim vardır.

● Sabit değil, değişkendir.

● İnsanın ihtiyaçlarına göre şekillenir.



Medeniyet Nedir?

Birden fazla topluluğun/insanlığın ortak olarak oluşturduğu maddi-manevi değerlerdir. Örnek: Bilgisayar, çocuk hakları, ampülün, telefonun icadı vb.

“Medeniyet, kültürün yükselmesiyle oluşan ve evrensel nitelik taşıyan olgudur.” (Ziya Gökalp) “İnsanlığın çalışarak ortaya koyduğu teknik eserlerin bütününden ibarettir.”(Nurettin Topçu)

 

Kültür ve Medeniyet Arasındaki Farklar Nelerdir?

Bu iki kavram birbiri yerine de kullanılmakla beraber Kültür milletlerin oluşturduğu maddi ve manevi değerler için kullanılır, medeniyet insanlığın ortak oluşturduğu maddi ve manevi değerler için kullanılır

Kültür millidir(bir millete aittir), medeniyet ise evrenseldir(insanlığa aittir).

Nurettin Topçu’ya göre medeniyet, insanlığın çalışarak ortaya koyduğu teknik eserlerin bütününden ibarettir.

Yılmaz Özakpınar’a göre Kültür, eser ve ürünlerdir. Medeniyet, onların arkasındaki inanç ve ahlak nizamıdır.

İslam Kültür ve Medeniyetinin Doğuşu ve Gelişimi

• İslam kültür ve medeniyetinin kaynağı İslam inancıdır.

• Bu medeniyet Hz. Adem (a.s.) ile başlamış ve Hz. Muhammed (s.a.v.) ile kemale ulaşmıştır.

• Müslümanlar tebliğ, fetih ve ticaret yoluyla diğer kültür ve medeniyetler ile sürekli ilişki içinde olmuşlardır.

• Tevhid ilkesine zıt düşmemesi koşuluyla farklı toplumların tecrübelerinden ve medeni birikimlerinden yararlanmışlardır.

İslam medeniyeti nedir?

 İslam'a inanan milletlerin oluşturduğu medeniyettir.

 İslam medeniyetine katkıda bulunan milletleri yazınız.

 Araplar, Türkler, Hintliler, İranlılar, Afganlar


İslam Kültür ve medeniyetini oluşturan unsurları yazınız.( İslam Kültür ve medeniyetinin kaynaklarını yazınız.)



K ___ A ___ S ___ H/D ___ Ö ___ D

 

1)     Kur'an-ı Kerim:  İslam Kültür ve medeniyetinin ana kaynakları Kur'an-ı Kerim ve sünnettir.

Kur'an'ın İslam medeniyetindeki yeri: Toplumsal kuralları açıklar, insanın Allah ile insanın diğer insanlarla ve diğer canlılarla ilişkilerini belirler. Aile, toplum ve devlet düzeni gibi hayatın her alanında insana rehberlik eder. İdeal insan modelini tanımlar.

 

2)     Akl-ı Selim: İnsanın doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırma yetisidir(yeteneği).

• İslam, doğru bilgiyi belirlemeyi ve buna uygun davranmayı teşvik eder.

• Akıl da vahyin yönlendirmesi doğrultusunda hurafelerden ve çelişkilerden uzak durur.

 

3)     Sünnet: Kur'an'ın Hayata uygulanışı olan Hz Peygamberin sözleri (hadisleri) ve davranışlarıdır. Bir Müslümanın Kur'an'a göre nasıl yaşaması gerektiğini gösterir.

 

4)      Havassı Selime (Beş duyu): Havas, duyu kelimesinin çoğuludur. Bu duyular; görme, işitme, tatma, koku alma ve dokunmadır. insanlar duyuları sayesinde öğrenir.

 

5)     Örf Ve Adetler: Sözlükte iyi olan bilinen anlamına gelen örf, sosyal davranışları ifade eder. Adet ise gelenek haline gelmiş alışkanlıklar için kullanılır. İslam'dan önceki Arap toplumunda var olan dine uygun olan örf ve adetler devam ettirilmiş, aykırı olanlar ise yasaklanmıştır. Örneğin faiz, içki, Kabe'yi çıplak tavaf etmek yasaklanmıştır.

 

6)     Diğer Kültür Ve Medeniyetler: İslam kültür ve medeniyeti, kendi varlığını özgün bir tecrübe olarak devam ettirirken mevcut medeniyet havzalarıyla etkileşimde bulunmuş ve insanlığın ortak mirasını korumuştur.

İslam Medeniyetinin Etkileşimde Bulunduğu Medeniyet Havzaları

1- Yunan-Roma terkibi: Grekçe ve Latincenin konuşulduğu Akdeniz havzası

2- Uzak Doğu terkibi: Çin ve ona komşu bölgeleri ve İç Asya havzası

3- Sami ve İran terkibi: Nil’den Maveraünnehir’e kadar uzanan, Mezopotamya ve İran havzası

4- Hindu terkibi: Hindistan havzası

 



2.ÜNİTE

İslam Kültür ve Medeniyetinin Esasları (Temelleri) Nelerdir?

T ___ İ ___ H ___ Ö ___ Y ___ E ___ S

 

1.     Tevhid: Allah (c.c.) her şeyin tek yaratıcısı, yöneticisi ve sahibidir. Sözlükte birleme anlamına gelir. Tevhit’in karşıtı “şirk”tir. Terim olarak ise “Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed onun resulüdür.” anlamına gelen “La ilahe illallah,Muhammedün resulullah” cümlesine kalp ile inanıp cümleyi dil ile söylemek demektir.

Tevhit anlayışının Müslümanların hayatına etkilerinden bazıları;

• Şirkin reddedilmesi,

• Her işte yalnızca Allah’ın (cc) rızasının gözetilmesi,

• Dünya ve ahiret dengesinin kurulması

 

2.     İlmilik: İslamiyet yeryüzünde insanlığı ilme sevk eden ve ilim öğrenmeyi ibadet sayan tek dindir. Hz. Muhammed’e (s.a.v.) gelen ilk ayet: “Oku!” (Alak Süresi 1.ayet) olmuştur. Allah, insanın okuyup anladıktan ve ikna olduktan sonra iman ve ibadet etmesini istemiştir. Peygamberimiz: “ İlim Çin’de bile olsa gidip alınız.” Buyurarak ilmin önemini ve Müslümanın edinmesi gerektiğini vurgulamıştır.

“De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer süresi-9.ayet)

 

3.     Hürriyet: Hürriyet insanın doğuştan sahip olduğu temel haklardandır. Kişinin irade gücünü kullanabilmesidir. Hak-batıl, doğru-yanlış, sevap-günah ve dünya-ahiret tercihlerinde; “Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin…”( Kehf suresi, 29. ayet.)  ayetiyle onu özgür bırakır.

”Dinde zorlama yoktur.” (Bakara Suresi-256.ayet)

İslam kültür ve medeniyetinde hürriyetin hayata etkileri şu şekilde sıralanabilir:

• İslam; inanç, düşünce ve ifade özgürlüğünü tanır.

• İslam, savaşlarda dahi kadın, çocuk ve yaşlıların öldürülmesine, esirlere kötü muamelede bulunulmasına

izin vermez.

• İslam, sınıflı bir toplum yapısını reddeder.

• İslamiyet, insan özgürlüğünü kısıtlayan baskıcı yönetim anlayışlarını reddeder.

4.     Özgünlük: İslam Kültür Ve Medeniyeti diğer kültür ve medeniyetlerden yararlansa da kendine özgü yapısını korumuştur. Kuran-ı Kerim ilk günden bu yana değişmeden günümüze kadar gelmiştir.

 

5.     Yerellik: İslamiyet, yerel değerleri de göz önünde bulundurur. Yayıldığı bölgelerdeki kültürel farklılıkları zenginlik olarak değerlendirir. Kültürel asimilasyona karşı çıkar. İslam kültür ve medeniyetinin farklı coğrafyalara yayılmasında ve kabul görmesinde yerel olana zarar vermeme ve onu koruma anlayışı etkili olmuştur. Kurallar ve karşılaşılan sorunlara çözüm aranırken halkın uygulamaları da dikkate alınır.

 

6.     Evrensellik:  Kur’an-ı Kerim, “Ey insanlar”, “Ey Âdemoğulları” hitabıyla başlayan birçok ayette sınıf, ırk, cinsiyet, toplum ayrımı yapmaksızın, hitabın bütün insanlara olduğunu beyan eder. Hz. Peygamber’in son peygamber olması İslam’ın, insanlığın kıyamete kadar bütün ihtiyaçlarına cevap vereceği anlamına gelir.

İslam, sadece belli bir kavme değil, tüm insanlığa gönderilmiştir. “De ki ey insanlar! Ben sizin hepinize göklerin ve yerin sahibi olan kendisinden başka tanrı bulunmayan, yaşatan öldüren Allah’ın elçisiyim...”( Araf suresi, 158. ayet.) , “Ey Muhammed! Biz seni ancak âlemlere rahmet olsun diye gönderdik.”( Enbiya suresi, 107. ayet. ) ve “Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.”( Sebe suresi, 28.ayet.) ayetleri İslamın evrenselliğini ifade etmektedir.

 

7.     Sulh: İslam, “selam” kökünden gelen barış ve esenlik anlamına gelir. İslamiyet ilke olarak sulhu tercih etmiş olsa da gerektiğinde can ve malın korunması için savaşa izin vermiştir.

“Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine karşı saldırmaya devam ederse Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerlerse artık aralarını adaletle düzeltin ve adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever. Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.”( Hucurat suresi, 9 ve 10. Ayetler)


İslam Kültür Ve Medeniyetinde YÖNETİM ANLAYIŞININ Esasları (Temelleri) Nelerdir?


                                                E ___ L ___ A ___ M___ İ

 

1.      EMANET: Kişinin kullanıp sahibine iade etmek üzere aldığı eşyanın emanet olması gibi yönetim yetkileri olan hizmet makamları ve kamu malları da birer emanettir. Yönetimin hem yönetene hem de yönetilene emanet edilmesi ideal bir toplumun hedefidir. Hadisişerifte “Cihadın en üstünü zalim sultana karşı doğruyu söylemektir.”buyurulmuştur. Hz. Ebu Bekir Dönemi’nde “Eğer adaletten ayrılırsam beni uyarınız.” deyince sahabe, “Seni kılıçlarımızla düzeltiriz.” diye kendisini uyarmışlardır.

 

2.      LİYAKAT: Layık olma, uygunluk, yeterlilik anlamları olan bir terimdir.  İslam, işi hak edene verme, doğru kişiyi görevlendirme ilkesini esas almıştır. Kur’an’daki “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder….”31 ayetiyle, Hz. Peygamber’in “İş, ehli olmayan kişilere verilince kıyameti bekle, kıyametin kopması pek yakındır.”32 hadisi, yöneticilerin seçiminde gösterilen hassasiyete işaret eder.

 

3.   ADALET:  Adalet, “davranış ve hükümde doğru olmak, hakka göre hüküm vermek, eşit olmak, eşit kılmak” gibi mânalara gelir. Adalet, mülkün temeli kabul edilmiştir. Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevketmesin,...”( Maide suresi, 8. ayet.) ; “Ey iman edenler, adaleti titizlikle ayakta tutan hâkimler ve Allah için şahitlik eden kimseler olun. O hükmünüz ve şahitliğiniz velev ki kendinizin veya ana ve babalarınızın ve yakın hısımlarınızın aleyhine de olsun…. (Nisa suresi, 135. ayet.)

 

4.      MEŞRUİYET:  Genel ahlak ve hukuka uygun olmak anlamındadır. İslami yönetimde meşruiyet, dinî, ahlaki, hukuki yönden olumlu bir değer taşıyan ve dinin onayladığı düzenlemelerdir. Yöneticiler seçimle ve hukuka uygun olarak başa gelmelidir. İslam, darbeyi (yönetime zorla el koymayı) onaylamaz.

 

5.      İSTİŞARE: Yönetimde işlerin karşılıklı danışılarak karara bağlanmasına ve yürütülmesine istişare denir. İstişare, İslam yönetiminin temel esaslarındandır. “…işleri, aralarında şûrâ (danışma) iledir...”( Şûra suresi, 38. ayet.)  “…İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven)...” (Al-i İmran suresi, 159. ayet.)   ayetleriyle istişare emredilmiştir. Hz. Peygamber Müslümanlara şûrayı emrettiği gibi kendisinin de genel ya da özel işlerde ashabı ile görüş alışverişinde bulunduğu bilinmektedir. Hz. Peygamber, her kararı ashabı ile iştişare ederek almıştır.

 

MÜSLÜMAN BİR YÖNETİCİNİN SAHİP OLMASI GEREKEN ÖZELLİKLER NELERDİR?

 

 Yönetimi emanet olarak görerek ona göre davranmalı, adaletli olmalı, görevinin gerektirdiği özelliklere sahip olamlı (liyakatli), hukuki yollardan yönetici olarak seçilmiş olmalı, halk ve yönetimdeki diğer kişilerle devletin işleri konusunda görüş alışverişinde bulunmalı (İstişare etmeli), Affedici, cömert, sabırlı, güzel huylu,  mütevazı, tatlı dilli ve doğru sözlü, dikkatli ve ihtiyatlı olmalı, zulmetmemelidir ve öfkesine yenik düşmemelidir.

 

            3.ÜNİTE

            İSLAM VE TOPLUM

İnsanlar toplum hâlinde yaşarlar. İslamiyet’in öngördüğü sosyal düzende; eşref-i mahlûkat olan insanın maddi ve manevi varlığının korunması, kendini geliştirebileceği ortamın hazırlanması, toplumun huzur ve barış içinde yaşaması amaçlanır. Hz. Muhammed (sav), kadınların,  zayıfların ve kölelerin insan yerine konmadığı bir topluma gönderilmişti. O, Müminleri kardeş ilan etti. Üstünlüğün kabile, ırk, cinsiyet ve toplumsal statüde olmadığını bildirdi. Kur’an’a göre, İslam toplumu fertleri birbirine kenetlenmiş tek vücut gibidir. (Bakınız: Saff suresi, 4. Ayet)

 

İSLAM TOPLUMUNU YÖNLENDİREN İLKELER

         Gü ___ Ka ___ İy ___ Ya ___ Ha

1.Güven: Can, mal ve ırzın korunması güvene bağlıdır. Güven ortamının kaybolduğu bir toplumda haksızlık, zulüm, aldatma gibi olumsuz davranışlar yaygınlaşır. Birlik ve beraberlik ortadan kalkar. Hz. Peygamber, Medine Sözleşmesi ile şehirde yaşayan Müslüman, Yahudi ve putperestlerle karşılıklı güvene dayalı bir ortam tesis etmiş ve şehri güvenli hale getirmiştir.

Güven ile ilgili Hadis: “Bizi aldatan bizden değildir.”

 

2. Kardeşlik: İnsanlar Hz. Âdem’in soyundan geldiği için kardeş sayılırlar. “Müminler ancak kardeştirler...”( Hucurat suresi, 16. ayet.) ayeti kerimesi nerede ve ne zaman yaşadığına, ırkına, cinsiyetine bakılmaksızın bütün Müslümanların kardeş olduğunu ilan eder. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Mekke'den Medine'ye hicret eden Muhacirlerle Medineli Müslümanlar olan Ensar’ı birbirleri ile kardeş ilan etmiştir.

 

3. İyiliği Emretme, Kötülükten Sakındırma:  Ayet: “Sizden iyilikle emreden, kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun.” (Al-i İmran suresi, 114. ayet)

Hadis-i Şerif: “Canım elinde olan Allah'a yemin olsun ki ya iyilikleri emreder kötülüklerden sakındırırsınız ya da Allah yakında sizin üzerinize öyle bir bela gönderir de sonra Allah'a dua edersiniz de duanız kabul edilmez.” Hadiste ve ayette de görüldüğü üzere iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak Müslümanların sorumluluğudur.

 

4. Yardımlaşma ve Dayanışma: Müslümanlar iyilik ve takva üzerine yardımlaşmaya davet edilir.(Bakınız: Maide suresi, 2. ayet.) İhtiyaç sahiplerine yardım etmede; aile fertleri, akrabalar, komşular şeklinde sırayla en yakın olandan başlanması esastır. (Bakınız: Nisa suresi, 36. ayet.) Çalışma gücü olmayanların (miskin), çalıştığı hâlde ihtiyaçlarını karşılayamayan (fakirlerin), yetimlerin, yolda kalmışların temel ihtiyaçları toplum tarafından karşılanır. (Bakınız: Zariyat suresi, 19. ayet.)

 

5. Hak ve Adaleti Gözetme: Hak kavramı doğruluk, gerçeklik, sahip olunan yasal yetki anlamına gelir. Hukuk kavramı, hak kelimesinin çoğuludur. İslami kaynaklarda hak kelimesi “korunması, gözetilmesi ya da sahibine ödenmesi gerekli olan maddi veya manevi imkân, pay, eşya ve menfaatler; görev, sorumluluk, borç” gibi anlamlarda da kullanılmıştır. Allah (cc) hakkının yanı sıra din kardeşliği, anne, baba, koca, karı, çocuk, akraba, arkadaşlık, dostluk, komşuluk, misafirlik, mal, yolculuk gibi haklar vardır. Veda Hutbesi bir insan hakları beyannamesidir.

Kul Hakkı ile ilgili ayet: “Mallarınızı aranızda bâtıl sebeplerle yemeyin! İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile haksız yere yemek için, onları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin!” (Bakara, 188; Nisâ, 29)

 

İSLAM TOPLUMUNDA SOSYAL HAYAT

 İnsan ve İlişkide Olduğu Varlıklar:





1. İnsan-Allah İlişkisi: İnsan birçok yönüyle öteki canlılardan üstün yaratılmıştır.29 Nimetlere karşılık olarak Rabbini tanıması,30 onun iradesine uygun bir hayat yaşaması istenir. Allah (cc) ile insan arasındaki bağ, “Allah kuluna şah damarından daha yakındır.”( Kaf suresi, 16. ayet.)  ayeti ile ifade edilir. İnsan ile Allah ilişkisinde insandan beklenenler;

 

a) İman: Peygamberler tarafından insana ulaştırılan ilahi emirleri, insanın diliyle söylemesi ve kalbiyle tasdik etmesidir. İman esaslarının birincisi ve temeli Allah’ın (cc) var ve bir (tek) olduğuna inanmaktır.

 

b) İhlas: İnsanın ibadet ve iyiliklerini çıkar kaygısı gözetmeksizin sadece Allah’ın (cc) rızası için yapmasıdır.

 

c) Takva: (Allah korkusu) Müminin Allah’a (cc) yakınlaştıracak şeylere uyması, ondan uzaklaştıracak şeylerden de kaçınmasıdır.

 

d) İhsan: Müminin, işlerini Allah’ı (cc) görüyormuş gibi en güzel şekilde yapmasıdır.

 

 

2. İnsan-İnsan İlişkisi: Müslüman, davranışlarında ölçülü olmaya dikkat eder. İslam’ın insanlar arası ilişkilerin düzenli yürümesi için belirlediği ilkeler: Âdemiyyet, insan onuru, merhamet ve isar.

 

a) Âdemiyyet: İnsanın mensup olduğu dine, etnik kökenine, toplumsal konumuna ve cinsiyetine

bakılmaksızın can, mal, namus, inanç ve aklının korunması ilkesidir.

 

b) İnsan Onuru: İnsan onurlu, şerefli, ve izzet sahibi kılınmıştır. Bütün insanlar Allah (cc) katında eşittir. Her insan yaşama hakkına sahiptir, bu hak ona yalnızca insan olduğu için verilir. Esir, tutuklu ve engelliye iyi davranmak, zayıfları ezmemek insan onurunu korumanın gereğidir.

 

c) Merhamet: “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.”(Hadis), “Kim bir Müslümanın sıkıntısını giderirse Allah (cc) da kıyamette onun sıkıntılarından birini giderir.”(Hadis) Müslüman, başkalarının sıkıntısını, derdini kendi içinde hisseder.

 

d) İsar(Cömertlik): İhtiyaç içinde olsa dahi kardeşini kendine tercih etme anlayışıdır. İnsanın elindeki kaynak ve imkânları başkalarının yararına kullanmasıdır. Hz. Peygamber, insanların en cömertiydi.

 

3. İnsan-Toplum İlişkisi: İslam medeniyeti, insanın maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayan çok sayıda kurumlar oluşturmuştur.

Bu sosyal kurumlardan bazıları; aile, mescit, vakıf, tekke ve Ahilik’tir.

 a) Aile: Yeryüzünde ilk aile Hz. Âdem ve Havva tarafından kurulmuştur. Ailenin tarafları olan erkek ve kadın birbirinin destekçisi, koruyucusu ve huzur kaynağıdır. Kur’an ve hadislerde evlilik tavsiye ve teşvik edilir. (Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve evlatlar bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler.” (Furkan Suresi, 74.ayet)

Aile kurmanın amaçları; neslin devam ettirilmesi, neslin korunması, sevgi, saygı ve huzur içinde duygusal ihtiyaçların karşılanması, çocuklara temel dinî, sosyal ve kişisel eğitimin verilmesidir.

 

            b) Mescit: Mescitler, ibadetin yanı sıra dinî bilginin öğretildiği merkezler ve halka açık toplantı yerleridir. Mescidin temel işlevi, ibadet yeri olmasıdır. Beş vakit namazın cemaatle kılınması tavsiye edilir, cuma ve bayram namazlarının cemaatle kılınma mecburiyeti vardır. Mescide kişisel temizliğe dikkat edilerek girilir. Mescitte gereksiz konuşmalar yapılmaz. Asrısaadet’te (Mutluluk zamanı= Peygamberimiz zamanında) mescit; ibadetgah, eğitim yeri (Suffe), askerî karargâh, askerî danışma meclisi ve askerî hastane olarak da kullanılmıştır.

 

        c) Vakıf: Vakıf; gelir getiren mal, mülk ve akarların, hayır amaçlı olarak topluma ya da bir gruba bağışlanmasıdır. Vakıf, Hz. Peygamber Dönemi’nden itibaren bütün İslam ülkelerinin sosyal, ekonomik ve kültürel hayatında etkili olmuş bir hayrat sistemidir. Kur’an’daki, mülkü Allah (cc) yolunda harcamak, iyilikte yardımlaşmak, hayırda yarışmak gibi Müslümanlara yönelik tavsiyeler ve Hz.Peygamber’in sadaka ve sadakayıcariye (sürekli sevap getiren sadaka) hadisleri vakıf kurumlarının yaygınlaşmasını sağlamıştır. Vakıflar her alanda (fakir, yetim, yolda kalmış, sakatlanmış kuşlar…vb.) hizmet verebilir.

 

        d) Tekke: Mensuplarına İslam ahlakını ve tasavvuf (Allah’a yakınlaşmak için çaba göstermek) terbiyesini kazandırmaya çalışan kurumlardır. Balkanlar’ın İslamiyet’le tanışmasını sağlamışlardır. Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi ile Ankara’daki Tacettin Dergâhı İstiklal Harbi’ne (Kurtuluş Savaşı) destek vermişlerdir.

 

        e) Ahilik: Temelinde Araplar arasında kurulmuş olan “fütüvvet” teşkilatı vardır. Fütüvvet Anlayışı insanlara; diğerkâmlık (empatik olma), iyilik, yardımseverlik, insan sevgisi, hoşgörü ve nefsine hâkim olma gibi ahlaki nitelikleri kazandırmaya çalışır.

 

*Ahiliğin Kurucusu: 1200’lü yıllarda Ahi Evran tarafından kurulmuştur.

 

*Ahilik Nedir: Kardeşlik anlamına gelir. İslami değerlere uygun esnaf yetiştirmeyi amaçlar. Usta-Çırak ilişkisi içinde hem meslek hem de ahlak öğreten bir esnaf teşkilatıdır.

 

**Ahiliğin Amaçları/Görevleri Nelerdir:

1.Hammaddenin israf etmeden kullanımını sağlamak

2.kaliteli mal üretimini sağlamak ve denetlemek

3. Ürünlerin uygun fiyata satışını sağlamak ve denetlemek

4.Müşteri memnuniyetini sağlamak, şikayetlerin gereğini yapmak

5. Esnaflar arasında yardımlaşmayı sağlamak

6.Dürüst, iffetli, cömert, güzel ahlaklı esnaf yetiştirmek

7.Usta-Çırak ilişkisi içinde meslek öğretmek.

 

Hangi Devlet Zamanında Ahilik Teşkilatı Vardı: Hem Türkiye Selçuklu Devleti zamanında, hem de Osmanlı Devleti zamanında vardı.

 

Ahilik, Osmanlı Devleti zamanında sonradan hangi kuruma dönüştü: Lonca Teşkilatı.

 

4. İnsan-Evren İlişkisi: İnsanın yaşadığı toplumun ve çevrenin farkında olması, dünyayı yaşanabilir hâlde tutmasını ve elinden geldiğince sorunlara müdahale etmesini gerektirir.

İnsan-evren ilişkisinin ilkeleri:

 

a) Emanet Duygusu: Allah (cc) evrendeki her şeyi insan için var etmiş ve ona emanet etmiştir.

Kur’an, emanetin korunmasını istemektedir. İnsan evrenle ilişkisinde sahip olduğu ya da çevresinde bulunan her şeyin kendisine emanet edildiği bilincinde olmalıdır. Onlara iyi davranmalıdır.

 

b) Çevre Bilinci: Çevre bilinci, varlıkların haklarına saygı duymak ve insana yaraşır bir hayat sürmek için tabiatı korumayı ifade eder. ”Az sonra kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikiniz.”(Hadis)

 

c) İsraf ve Tüketim Kültüründen Uzak Durma: İsraf; inanç, söz ve davranışlarda dinin, akıl veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmaktır. İslamiyet “...Yiyiniz içiniz fakat israf etmeyiniz...”(  Araf suresi, 31 ayet.) ayetiyle savurganlığı ve açgözlülüğü kesin olarak yasaklar. Resulullah (s.a.v.) akan bir nehirden abdest alırken bile suyun israf edilmemesi gerektiğini söylemiştir.

 

İSLAM TOPLUMUNDA EKONOMİK HAYAT

Allah (cc), yarattığı varlıkların rızkını kendisinin verdiğini bildirmiştir. İslam İnsana; kaynakları kullanma, mülkiyet, teşebbüs ve çalışma haklarını verir. Helal kazancın esas olduğunu, zekâtın emredildiğini bildirir. İnfakı tavsiye edip israf ve faizi yasaklar.

 

İSLAM MEDENİYETİNDE EKONOMİK DÜZENİN ESASLARI



 
Helal Kazanç: Kişinin emeğinin karşılığında hak ettiği her şeydir.

Helal kazanç peşinde olan bir Müslüman;

1.Yanında çalışanların hakkını zamanında verir

2.Ölçü ve tartıyı tam yapar

3.Allah’ın kendisini her an gördüğünü bilir

4.Sahte ve kalitesiz mal üretmez

5.Maaşı karşılığında istenilen işi ve hizmeti tam üretir

6.Kamu mallarını zimmete (kendi hesabına) geçirmez

7.Faiz, kumar, şans oyunları gibi haram kazançlardan uzak durur.

 

b)    Faiz: İslam, faizi yasaklamıştır. Kur’an’da; faiz yiyenlerin kabirlerinden şeytan çarpmış gibi kalkacağı, (Bakara suresi, 275. Ayette) faizi terk etmeyenlerin Allah’a (cc) ve Resulü’ne (sav) savaş açmış oldukları bildirilir. (Bakara suresi, 279. Ayette) Hz. Peygamber, faiz yiyene ve yedirene lanet etmiştir.

Faiz Neden Haramdır:

1.İşsizliği arttırır

2.Yapay fiyat artışlarına sebep olur

3.Yardımlaşma-dayanışma merhamet gibi insani değerleri zayıflatır

4.Bencilliği körükleyip para kazanma hırsını kamçılar

5.Ekonomik krizlere yol açar. Bu gibi çok sayıda olumsuz yönleri nedeniyle haramdır.

 

c)     Zekât: İslam’ın belirlediği zenginlik ölçüsüne sahip olanların vermesi zorunlu olan maddi yükümlülüktür. Zekât, zenginin malındaki fakirin hakkıdır. Zekât toplumdaki ekonomik dengesizliklerin yol açabileceği olumsuzlukların giderilmesini sağlar. Zekât veren kişilerin gönülsüz davranmaması ve başa kakmaması, fakirin de alırken mahcubiyet duymadan kendi hakkını alma bilinciyle alması gerekir.

 

d)       İnfak(Sadaka): İnsana rızık olarak verilenlerden muhtaçlara da pay ayırmaktır. İslamiyet’te malı biriktirmek ve cimrilik hoş görülmez. Anneye, babaya, yakınlara, yoksullara, öksüzlere, yolda kalmışlara ve ihtiyaç sahibine karşılık beklemeden infak edilmesi emredilir.

 

e)       Karz-ı Hasen (Borç Verme): İslam’da ihtiyaç sahiplerine borç vermek övülmüş ve teşvik edilmiştir.

 

 

İslam Ekonomisinin Gelişimi ve Kurumsallaşması

Zekât, cizye ve haraç gibi vergilerin toplanması ve dağıtımı, ganimetlerin paylaşılması, beytülmalin (İslam Devletinin Hazinesi) kurulması ilk defa Hz. Peygamber Dönemi’nde yapılan ekonomik faaliyetlerdir.

Beytülmal, Hz. Ömer Dönemi’nde kurumsallaşmıştır. Bu dönemde Bizans ve İran’a karşı elde edilen zaferlerle sınırlar genişlemiş, refah seviyesi yükselmiştir.  Ganimetlerden ihtiyaç sahiplerine maaş bağlanmıştır.

Emeviler zamanında, Bizans ve İran paralarının yerine dinar ve dirhem denilen İslam paraları bastırılmıştır. Abbasiler Dönemi’nde Avrupalılar, Akdeniz’deki ekonomik hâkimiyetlerini büyük ölçüde kaybetmiştir. Dünyadaki deniz ticareti Müslümanların kontrolüne geçmiştir.

 3. ÜNİTE SONU SORULARINDAN…

1-) İslam toplumunu yönlendiren ilkeler nelerdir?

2.) Fütüvvet mensuplarında hangi ahlaki niteliklerin bulunması gerektiğini yazınız.

3.) Faizin yasak/haram kılınmasının sebepleri nelerdir?

4.) Vakıfların kurulup gelişmesinde İslam dininin rolünü açıklayınız.



4. ÜNİTE

 BİLİM

Kur'an Ve Sünnette İlim

Kur'an-ı Kerim'in ilk ayeti "Oku!" (Alak Suresi 1.ayet) emridir. Bilginin ana kaynağı Allah'tır.  “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ( Zümer Suresi 9. ayet) “De ki rabbim ilmimi arttır.” (Taha Suresi 114. Ayet) Kur'an, kesin bilgiye dayanmayan verilerin değersizliğini “Zan ise şüphesiz ki hak (gerçek) karşısında hiçbir şey ifade etmez.” (Yunus suresi 36. Ayet) ayetiyle açıklamıştır.

            Hz Peygamber, “İlim öğrenmek her Müslümana farzdır.” Buyurmuştur. “İlim Çin'de bile olsa gidip alınız.” (Hadis-i Şerif)

Bedir Savaşı'nda Müslümanların eline esir düşen müşrik askerlerden okuryazar olanlar, 10 Müslümana okuma yazma öğretme şartı ile serbest bırakılmıştır. Bu hadis, ayet ve örnek olaylar İslam’ın ilme verdiği önemi göstermektedir.

Peygamberimizin sahabelere dini anlattığı mekanlar;

·         Mekke'de Darül Erkam

·         Medine'de mescidin Suffe bölümü

ÖRNEK SORU: İslam’ın ilme verdiği önemi örneklerle anlatınız.

 

Kur'an-ı Kerim'in Toplanması (Kitap Haline Getirilmesi) Ve Çoğaltılması

Kur'an; kelime olarak okumak, muhafaza etmek anlamındadır. Hz Muhammed (sav) vahyin başlangıcından bitişine kadar tüm ayetleri Vahiy katiplerine yazdırmıştır. Bazı sahabeler ise Kur'an'ı ezberleyerek korumuştur.

Peygamberimizin vefatından sonra Halife seçilen Hz. Ebu Bekir, Zeyd Bin Sabit başkanlığında vahiy katiplerinden oluşan bir heyete Kur'an ayetlerini bir araya getirip iki kapak arasında (Mushaf) toplatmıştır.

Halife Hz. Osman zamanında da kur'an-ı Kerim çoğaltılarak önemli şehirlere gönderilmiştir.

ÖRNEK SORU: Kur'an-ı Kerim, kimin zamanında kitap haline getirilmiştir?

ÖRNEK SORU: Kur'an-ı Kerim, kimin zamanında çoğaltılmıştır?

 

Hadislerin Tedvini (Toplanması) Yazılması

Hadis; söz, haber demektir. Peygamberimizin sözleri, davranışları, başkalarının yapıp Peygamberimizin uygun gördüğü davranışlara hadis denmektedir. Peygamberimizin vefatından sonra hadisler kitaplarda toplanmıştır. Kütüb-i Sitte (6 kitap) adıyla Sahih Hadisler 6 farklı alim tarafında 6 kitap setinde toplanmıştır. Kütüb-i Sitte şunlardır;

1)      Sahih-i Buhari

2)      Sahih-i Müslim

3)      Sünen-i İbn Mace

4)      Sünen-i Ebu Davud

5)      Sünen-i Tirmizi

6)      Sünen-i Nesai

 

Senet: Bir hadisin Peygamberimizden duyan ilk sahabiye kadar tüm aktarım (rivayet) zincirinin anlatılmasıdır. Müslümanlar hadis ilmindeki senet zinciri metoduyla tarihe kaynak belirtme metodunu getirmiştir.

ÖRNEK SORU: Hadis nedir?

ÖRNEK SORU: Senet nedir?


Tercüme Hareketleri

Abbasi halifesi Memun zamanında Bağdat’ta 832 yılında Beytülhikme adı verilen ilim merkezi kurulmuştur. Burada Süryanice, Farsça, Hintçe ve Yunanca başta olmak üzere çeşitli dillerden eserler tercüme edilmiştir.

 

İlmi Araştırmalar Ve Telif (Kitap Yazım) Faaliyetleri

İslam alimleri ilimleri tasnif ederek (sınıflandırma) birbirinden ayırarak metodoloji geliştirmeye önem vermiştir. Farabi, İhsau’l-Ulum (İlimlerin Sınıflandırılması) adlı eserinde ilimlerin tasnifindeki amaçları şu şekilde açıklar;

1)      İlimlerin sınırlarını birbirinden ayırmak

2)       Alanlar arasındaki ilişkileri belirlemek

3)      Eğitim sisteminin ana müfredatını oluşturmak

ÖRNEK SORU: İlimlerin tasnifindeki amaçlar nelerdir?

 

Bazı Müslüman Bilim Adamları

1) Cabir bin Hayyan(721-815): Tıptan matematiğe birçok bilim dalı ile ilgilenmiş, Kimyada öne çıkmıştır. Eserleri Latinceye çevrilmiştir.

2) Kindi(801-856): Bağdat'taki Beyt'ül Hikme âlimleri arasındadır. Felsefeden tıbba kadar birçok bilim dalında eser yazmış eserleri Latinceye çevrilmiştir.

3) Harizmi(ö:847): Batıda Al Karismi, Algorismi, Algoritmi isimleri ile tanınmaktadır. Bağdat'ta Beyt'ül Hikme'de görevlidir. Dünyadaki ilk Cebir kitabını yazmış ve sıfırı (0) bulmuştur. Hint rakamları (1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9) onun eserleri ile önce İslam âlemine sonra Avrupa dünyasına girmiştir.

4. Farabi(871-960): Matematikten müziğe gibi pek çok alanda çalışmıştır. Aristo'yu anlayıp açıkladığı için Farabi'ye 2. Öğretmen (Muallim-i Sani) adı verilmiştir. (Aristo 1. öğretmen olarak kabul edilmektedir.)

5.  Zehravi (936-1013): Endülüs'te (İspanya) yaşamış kimyager ve cerrahtır. Cerrahinin Babası kabul edilir. Et-Tasnif isimli eserinde; hastalıkları, tedavileri, ilaçları, her hastalık için alınması gereken besinler ve ilaçları, cerrahi açıklamalar ve cerrahi aletleri resimli olarak tanıtmaktadır. Bu icat ettiği cerrahi aletlerden bazıları günümüzde de kullanılmaktadır.

6. İbni Sina(980-1037): Tıp, astronomi, felsefe gibi birçok alanda çalışmış Tıpta öne çıkmıştır. Avrupa'da Avicenna olarak bilinir. 14 ciltlik El-Kanun Fi’t-Tıp adlı eseri Avrupa üniversitelerinde yüzlerce yıl ders kitabı olarak okutulmuştur.

ÖRNEK SORU: Müslüman âlimlerden 5 tanesini çalıştıkları bilim dalıyla birlikte yazınız.

 

İlmi Faaliyetlerin Diğer Medeniyetlere Etkileri

Müslümanların ilmi faaliyetlerinin ayırt edici özellikleri şunlardır;

1)      Evrensellik: Müslümanlar; insanlığa ait birikimi, tercüme yoluyla alıp kullanmıştır.

2)      Metodik Çalışma: Müslümanlar; bilgiye ulaşmak için deney, gözlem ve teoriyi birlikte kullanmıştır.

3)      Akli ve Bütüncül Tavır: Bilimsel araştırmalarda akıl ve dini bütün olarak görmüşlerdir.

4)      Ahlaki Tavır: Görüşlere saygılı olmuşlardır, bilgiyi aldığı kaynağı belirtmişlerdir.

ÖRNEK SORU: Müslümanların ilmi faaliyetlerinin ayırt edici özellikleri nelerdir?


İslam Dünyasındaki İlmi Gelişmeler Aşağıdaki Siyasi Olaylardan Olumsuz Etkilenmiştir.

1)       Haçlı Seferleri

2)      Moğol İstilası

3)      Endülüs’ün (İspanya'nın) Müslümanların elinden çıkması

ÖRNEK SORU: İslam dünyasındaki ilmi gelişmeleri olumsuz etkileyen olayları yazınız.

NOT: İslam dünyasındaki ilmi ve teknolojik gelişmeler; Anadolu, Kuzey Afrika ve Endülüs üzerinden Avrupa'ya aktarılmaya başlanmıştır. Bu aktarım sonucunda Avrupa'da Coğrafi Keşifler, Rönesans, Reform gibi ilmi ve teknolojik gelişmeler yaşanmıştır.

 

Müslümanların dünya bilim tarihine etkileri ve katkıları şunlardır

1)      İlmi birikimin korunup geliştirilmesini sağlamışlardır

2)      İlmin yeryüzüne dağılmasını sağlamışlardır.

3)      Yeni ilim dalları buluşlar ve eserler ortaya koymuşlardır.

ÖRNEK SORU: Müslümanların dünya bilim tarihine katkıları nelerdir?

 

İLİM KURUMLARI

Hz Peygamber İslam'ı kabul eden insanlara Eğitimciler göndermiştir anne babalara çocuklarına yüzme ok atma binicilik hesap soy bilgisi yabancı dil ve Kur'an okuma alanlarında eğitim vermelerini tavsiye etmiştir.

İslam Kültür ve medeniyetindeki ilim kurumları şunlardır;

1)      Mescitler

2)      Kütüphaneler

3)      Medreseler

4)      Rasathaneler

5)      Mektepler

6)      Müzeler

1. Mescitler: Hz Peygamber, Medine'de Mescid-i Nebevi içerisinde Suffe Mektebi’ni kurarark ilim öğrenmek isteyen sahabelere özel bir alan ayırmıştır. Mescitlerde bugün de Kur'an-ı Kerim ve dini konular öğretilmektedir.

 

2. Kütüphaneler: Kitaplar aracılığı ile bilginin saklanmasını, korunmasını ve gelecek nesillere aktarılmasını sağlarlar. Abbasiler döneminde kağıt imalatı öğrenilmiş ve kitap yazımı artmıştır. Bağdat'ta Beytül Hikme, Samarra'da Hizanetül Hikme adıyla büyük kütüphaneler kurulmuştur. Endülüs'te de çok sayıda kütüphane vardır. Devlet adamları önemli merkezlere kitaptan anlayan memurlar göndererek kendilerinde olmayan kitapları satın alır ya da kopyasını yaptırırlardı. İstanbul'da Süleymaniye Kütüphanesi bugünün en büyük Yazma Eserler kütüphanesidir.

 

3. Medreseler (Üniversiteler):  Nizamül Mülk'ün 1065'te Bağdat'ta Kurduğu Nizamiye Medresesi İslam ülkelerindeki yüksek öğretime ders programı getiren ilk eğitim kurumudur. Anadolu'da Selçuklu döneminde Konya, Kayseri, Sivas, Erzurum gibi pek çok yerde medrese açılmıştır. Fatih Sultan Mehmet Sahn-ı Seman Medresesi’ni (İstanbul Üniversitesi), Kanuni Sultan Süleyman, Süleymaniye Medresesini yaptırmışır. Müslümanların tıp ilmi Avrupa’ya İspanya'daki Solerna Tıp Okulu ile aktarılmıştır. Oxford, Cambridge gibi büyük üniversitelerde Arapçadan Avrupa dillerine tercüme merkezleri kurulmuştur.

4 Rasathaneler (Gözlemevi): Astronomik gözlem yapmak için kullanılan özel binalara Rasathane denir. Rasathaneler ilk kez İslam coğrafyasında kurulmuştur. Buralarda astronomi eğitimi uygulamalı olarak erilmekteydi. Örnek: Semerkant Rasathanesi

 

5. Mektepler (Okullar): İslam Kültür ve Medeniyetinde Emeviler ve Abbasiler Döneminden itibaren okuma, yazma ve Kur'an öğretimi için okullar kurulmuştur. Bu okullar; Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılarda Sıbyan mektebi ismini almıştır. Osmanlılar zamanla bu mekteplere Mahalle Mektebi, Taş Mektep hocalarına da Muallim ismini vermiştir.

 

6 Müzeler: İlmi ve teknolojik gelişmelerin korunduğu sergilendiği yerlerdir. Topkapı Sarayı'nın bahçesindeki (Gülhane Parkı) Has ahırlar bölümünde 2008 yılında Prof. Dr. Fuat Sezgin tarafından İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi kurulmuştur. Burada dönemlerinin özgün icatları olan aletler birebir aslına uygun bir şekilde yeniden imal edilmiş ve sergilenmektedir.

ÖRNEK SORU: İslam Kültür ve medeniyetindeki ilim kurumlarını yazarak kısaca açıklayınız.


5. ÜNİTE SANAT

Sanat ve Sanatın Kapsamı

Sanat; duygu, düşünce, örf, adet, inanış ve düşünceleri çeşitli malzeme, araç, teknik ve yöntemler kullanarak gören ve işitenlerde hayranlık uyandıracak bir ahenkle ortaya koymaktır.

Hz. Peygamber “Allah güzeldir, güzeli sever.” hadisi ile sanatı teşvik eder.

 

İslam Kültür Ve Medeniyetinde Sanat Anlayışı

Müslüman sanatçı, güzelliği yarattığına değil keşfettiğine inanır. Ona göre eserler, Allah'ın Cemal sıfatının birer göstergesidir.

İslam sanatının özellikleri şunlardır;

1)      Dünya görüşü tevhiddir.

2)      İşlevseldir: İslam sanatı toplumu maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlar.

3)      Tekamül esastır: Yani en iyi ve güzele ulaşma çabası esastır.

4)      Bir ahlak anlayışı vardır: Müslüman sanatkar kibirden uzaktır ve Allah'ın kendisine verdiği ilham ve kabiliyet için şükreder.

5)      Soyutlama (üsluplaştırma) esastır: Kur'an-ı Kerim'de tasvir ile ilgili açık bir yasak yoktur. Hadislerde ise tasvir (resim-heykel) hoş görülmemiştir. Müslüman sanatkar bu sebeple tabiatı olduğu gibi kopyalamaz. Tabiatta gördüklerini soyutlama yoluyla şematik birer desen, motif haline getirir. Örnek: Minyatür sanatı.

 

Dil ve Edebiyat

Kur'an'ın indirildiği dönemde edebiyat gelişmişti. Şairler toplumda yüksek bir mevkiye sahipti. Şiir yarışmalarında 1. gelene ödül verilir, şiirleri Kabe duvarlarına asılırdı.

İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatı Karahanlılar devrinde Yusuf Has Hacip'in kaleme aldığı Kutadgu Bilig adlı eser ile başlamıştır.

Nefsi Arındırma ahlakı güzelleştirme ve bu yolla Allah'a ulaşma düşüncesine tasavvuf denir X. Yüzyıldan sonra tekkeler çevresinde dini tasavvufi halk edebiyatı doğmuştur. Örnek: Yunus Emre, Şeyh Galip

İslam edebiyatının kollarından biri de Divan şiiridir. Örnek: Fuzuli, Baki

 

Mimari

Namazın cemaatle kılınması tavsiyesi camiyi, bedensel temizlik zorunluluğu hamamı, yolcuya hizmet ilkesi Han ve Kervansarayı, ilme verilen değer medreseyi, nefis terbiyesi tekkeyi meydana getirmiştir.

İslam mimarisi üçe ayrılır;

1)      Dini mimari

2)      Sivil mimari

3)      Askeri mimari

 

1)      Dini mimari: Yeryüzünde ibadet amacıyla yapılan ilk mimari yapı Kabe’dir. Peygamberimiz Medine'ye hicret ettiğinde Mescid-i Nebevi'yi inşa etmiştir.

Fetih Camii: Fethedilen şehirlerde açılan ilk camiye denir.

Ulu Cami (Cami-i Kebir): Şehrin merkezindeki büyük camiye denir.

Selatin Cami: Osmanlı Sultanlarının veya Sultan Annelerinin inşa ettirdikleri camilere denir.

Namazgah: Çeşme başında yolcuların gelip geçerken namaz kılmaları için yapılan üstü açık mescitlere denir.

Cami mimarisi; avlu, şadırvan, mihrap, minber, vaaz kürsüsü, minare ve mahfil gibi unsurlardan meydana gelmiştir.

Mihrap: İmam'ın namaz kıldırdığı yerdir.

Minber: İmamın hutbe okuduğu yerdir.

Mahfil (Maksure): Camide hükümdar ve maiyeti için ayrılan yerdir.

Not1: İlk Minare Fusat'taki Amr Bin As Camisi'nde yapılmıştır.

Not2:Osmanlı'da birden fazla Minare ve Şerefe sadece Sultanlar ve Sultan Anneleri tarafından yaptırılan Selatin camilerinde kullanılabilir.

Türbe: Önemli kişilerin mezarları üzerine inşa edilen yapılardır. Osmanlı'dan önce Kümbet adıyla anılırdı. Örnek: Bursa’da Yeşil Türbe, İstanbul'da Eyüp Sultan Türbesi, Hindistan'da Tac Mahal, Kayseri’de Döner Kümbet.

 

2)      Sivil mimari: Ev, medrese (üniversite),  Sıbyan Mektebi (ilkokul),  kütüphane darüşşifa(hastane), İmaret (aşevi), Çeşme (Sebil), Kervansaray (yolcuların konaklaması için yol üzerine kurulan Dinlenme Tesisi tarzı yerler), köprü ve Külliye sivil mimari unsurlarıdır.

Külliye: Toplumun ihtiyaç duyduğu cami, okul, hamam, kütüphane, aşevi, medrese, Çarşı ve benzerinin bir arada yapılmış haline denir. Örnek: Süleymaniye Külliyesi

 

3)      Askeri mimari: Ordugahlar, ribatlar (sınır kaleleri), kaleler, surlar, tabyalar (bir yeri savunmak için yapılmış müstahkem yer), okmeydanları, gözetleme ve haberleşme kuleleri askeri mimarinin başlıca unsurlarıdır.

 

Güzel Sanatlar

1)      Hüsn-i Hat (Hat): Arap harfleri ile güzel yazı yazma sanatıdır. Hatla uğraşanlara Hattat denir.  Önemli hattatlar; Amasyalı Şeyh Hamdullah, Karahisari, Hafız Osman. II. Beyazıt, IV.Murat,  III. Ahmet, II. Mahmut, Abdülmecit ve Mehmet Reşat Hattat sultanlardandır.

 Tezip: Altınlamak anlamına gelir. Kitap süsleme sanatlarında biridir. Bu sanatla uğraşanlara müzehhip denilir. Kur'an-ı Kerim'in ilk sayfalarındaki süslemeler tezhip örneğidir.

3)      Ebru: Su üzerine damlatılan boyalar aracılığı ile yapılan resmin kâğıda aktarılmış halidir.  Çin'den dünyaya yayılmış bir sanattır.

 

4)      Minyatür: El yazması kitapların metinlerini resim yoluyla açıklamak için yaptırılmıştır. Minyatür yapan sanatçıya Musavvir ya da Nakkaş adı verilir. Nakkaş Osman, Matrakçı Nasuh, Levni önemli minyatür ustalarıdır.

5)      Kaşi (Çini): Çinlilere izafeten Çin isminden türetilmiştir. Çini sanatını Uygur, Gazne ve Karahanlı gibi Türk devletleri ilk defa kullanmıştır. Osmanlı döneminde çiniciliğin merkezi İzmit ve Kütahya'dır. İstanbul'daki Sultan Ahmet Camii mavi renkli çinileri sebebiyle yabancılar tarafından The Blue Mosque (Mavi Cami) adıyla anılmaktadır.

6)      Ahşap Sanatı: Ahşabın oyma, kakma ve geçme (Kündekari) tekniklerle işlenmesi ile oluşur.

Kapı, pencere, minder, vaaz kürsüsü, rahle gibi eşyalar ahşap sanatı ile yapılmaktadır.

7)      Ciltçilik: Yazma ve matbu eserlerin muhafazası için yapılan kitap kaplamasına cilt, bu işle uğraşanlara mücellit denir. Cilt yapımında başta deri olmak üzere keten, ipek ve kadife gibi kumaşlar kullanılır.

8)      Kumaş Sanatı: Kâbe örtüsü, bayrak, sancak gibi nesneler özel kumaşlardan hazırlanmıştır.

9)      Halı Sanatı: Halı ve kilim, mescit, saray ve evlerde zemin döşemesi olarak kullanılmıştır.

    Taş İşçiliği: Minareler, mezar taşları, anıtsal giriş kapılarındaki taş işçiliğinde genellikle yazı, bitki şekilleri, geometrik desenler kullanılmıştır.

11 Maden Sanatı: Maden, hayatın her alanında kullanılır. Madenî eşyaların üzerine yaprak, nar, lale ve selvi gibi bitkisel süslemeler yapılmıştır.

 

Yazı mı Tu(ğ)ra mı? (OKUMA PARÇASI)

Osmanlı zamanındaki madenî paraların bir yüzünde yazı, diğer yüzünde ise dönemin padişahına ait tuğra bulunurdu. Dolayısıyla günümüzde bir deyim hâline gelen “Yazı mı tura mı?” ifadesinin aslı, “Yazı mı tuğra mı?”dır.

 

MUSİKİ

Musiki makamlarının hangi hastalığın şifasında etkili olduğu konusunda Müslüman alimlerce birçok araştırma yapılmıştır. Musiki alanında ilk ciddi çalışmalar Kindi, Farabi ve İbni Sina gibi âlimler tarafından yapılmıştır. Örnek: Farabi’nin Kitabü’l-Musiki el-Kebir isimli eseri.

Kur’an ve Musiki: Kur’an tilaveti musiki olarak değerlendirilmemiştir. Ancak “...Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku.” (Müzzemmil  Suresi, 4. Ayet) ayeti ve“Kur’an’ı sesinizle süsleyiniz. Hadisi vardır.

Ezan: İmam ve müezzinlerin güzel sesli ve musiki bilgisine sahip olmaları tercih edilmiştir.

Dinî Musiki (Cami-Tekke Musikisi): Cami musikisi enstrümana yer vermeden, yalnızca insan sesi üzerinden icra edilir. Tekke musikisinin icrasında ise ney, def gibi enstrümanlar kullanılır.

Bayram günlerinde okunagelen bayram tekbiri Buhurizade Mustafa Itri Efendi tarafından bestelenmiştir.

Askeri Musiki: Mehter, dünyanın en eski askerî bandolarından biri olarak kabul edilir. Mehter takımı, savaş zamanında askerlere cesaret vermek ve düşmana korku salmak amacıyla orduyla birlikte sefere çıkardı.

 

ÜNİTEDEN ÇIKARILABİLECEK SORULAR

1) Sanat nedir? Açıklayınız.

2) İslam sanatının özellikleri nelerdir?

3)Tasavvuf nedir? Tasavvuf şairlerine örnek veriniz.

4) İslamiyet etkisinde gelişen Türk Edebiyatı hangi eserle başlar?

5)Sivil mimari nedir? Örnekler verip açıklayınız.

6) Dini mimari nedir? Örnekler verip açıklayınız.

7) Askeri mimari nedir? Örnekler verip açıklayınız.

8) Bu notta yer alan tüm terimler soru olabilir. Açıklamalarını bilelim.(Külliye, Selatin Cami, Tezhip…)

9)  Cami hangi unsurlardan meydana gelir? Unsurları yazıp kısaca açıklayınız.

10)  İslam Kültür ve Medeniyetindeki güzel sanatlardan beş tanesini yazıp açıklayınız.


     6.ÜNİTE

ŞEHİR

 

ŞEHİRLEŞMENİN TARİHÇESİ:

 

ŞEHİR: Şehir Farsça bir kelimedir. Çalışabilecek yaştaki nüfusun çoğunun ticaret, sanayi, yönetim gibi çok sayıda etkinlikleri gerçekleştirdiği büyük yerleşim yerine şehir denmektedir.

Kur’an’da Mekke, Ümmülkura/şehirlerin anası olarak geçer. Burası ilk yerleşilen yerdir. Kâbe’nin etrafında Mekke şehrinin, Orta Çağ Hristiyan şehirlerinde kilisenin şehrin merkezinde yer alması, dinlerin şehirlerin kurulup gelişmesinde etkili olduğunu gösterir.

İlk şehirler, su kaynakları, kıyılar, verimli ovalar, ulaşım ve güvenlik yönünden sorunsuz bölgelerde ortaya çıkmıştır.

ÖRNEK SORU: Şehir nedir? Açıklayınız.

ÖRNEK SORU: Şehirler genelde nerelerde kurulmuştur?

 

Şehirlerin Kurulma Sebepleri: 

Şehirler, askeri, ekonomik ve siyasi nedenlerle kurulmuştur. Ülke sınırlarını koruma ihtiyacı garnizon şehirlerin, ekonomik amaçlar ise sanayi şehirlerinin ve kıyılarda liman şehirlerinin kurulmasına yol açmıştır. Bir bölgenin savaş, salgın hastalık veya depremler nedeniyle harap olması yeni şehirlerin ortaya çıkmasını sağlar.

ÖRNEK SORU: Şehirlerin Kurulma Sebeplerini yazınız.

 

ŞEHİR VE MEDENİYET İLİŞKİSİ

Medine kelimesi şehir anlamına gelmektedir. Medeni, şehirli; medeniyet de şehirli hayat anlamındadır.

Şehrin imkânları daha geniştir. Sanat, edebiyat, mimari, bilim, musiki ve

zanaat gibi faaliyetleri yapmak isteyenler burada çalışma imkânı bulur. Ortaya çıkan nitelikli ürünlerin, toplum tarafından anlaşılıp takdir edilmesiyle şehir, medeniyetin geliştiği bir yer hâline gelir.

ÖRNEK SORU: Medeniyet neden şehirde daha çok gelişir? Anlatınız.

 

ŞEHiR VE ÖZELLiKLERi

İslamiyet’le birlikte şehircilik alanındaki ilk düzenleme: Resulü Ekrem (sav) tarafından hicretten sonra kendisine nispetle Medinetü’n-Nebi adını alan Yesrib’de yapılmıştır.

Medine, Basra, Kufe, Bağdat, Fustat gibi şehirler, doğrudan Müslümanlar tarafından kurulmuştur.

ÖRNEK SORU: Müslümanlar tarafından kurulmuş şehirleri yazınız.

 

Şehrin Düzeni ve Fiziki Unsurları



Yöneticilerle halk aynı mahalleyi ve sokağı paylaşır. Şehrin fiziki yapısında yer alan camiler, mezarlıklar, sebiller, hamamlar, çeşmeler, evler ve sokaklar, Müslümanların dinî hayatı gözetilerek oluşturulur. İhtişamlı yapılar, şehrin merkezî yapısı olan camilerdir. Günlük işler sabah ve akşam namazı vakitleri arasında bitirilir.

 

Bir Şehrin Fiziki Yapısındaki Unsurlar;

 

1)      Dinî merkez: Mabet, İslam şehrinin merkezidir. Kâbe bunun en belirgin örneğidir.

2)      Ekonomik Merkez/Çarşı/Pazar: İslam şehirlerinde çarşı, Hz. Peygamber’in Medine’de yerini bizzat tespit etmesi örnek alınarak merkezdeki caminin hemen yakınında kurulmuştur.

3)      Yönetim merkezi: √

4)      Mahalle: Şehrin temel birimidir. İslam şehrinin küçük bir modelidir. Bir mahallenin merkezinde yer alan mescit/cami bazen o mahallenin adı olmuştur. Ör: Koca Mustafa Paşa

5)      Ev: √

6)      Hamam: İslamiyet’in temiz olmayı emretmesi sebebiyle hamamlar şehrin merkezî bölgelerinde camiyle birlikte kurulmuştur.

7)      Mezarlık: Mezarlıklar, insanlara ölümü hatırlatması için yol kenarlarına kurulmuş bu haliyle hayatın içinde yer almıştır.

8)      Yol: Yollar, şehrin merkezindeki camide kesişir. Çıkmaz sokaklar, çocukların güven içinde oynayıp sosyalleşmesini sağlar.

ÖRNEK SORU: Bir şehri oluşturan unsurlar nelerdir? Yazıp açıklayınız.

ÖRNEK SORU: Bir şehrin fiziki yapısındaki unsurlar nelerdir? Yazıp açıklayınız

 

 

İslam Medeniyetinin Beşiği Olan Şehirler

Mekke, Medine, Kudüs, Kahire, Bağdat, Kurtuba, İstanbul

 

ŞEHİR

YER ALDIĞI ÜLKE

ÖNE ÇIKAN ÖZELLİKLERİ

MEKKE

SUUDİ ARABİSTAN

Dağların arasındaki susuz bir vadide kurulmuş, zemzem ile hayat bulmuş, Kâbe’nin inşasıyla ile birlikte şehre dönüşmüştür. Allah’a (cc) kulluk maksadıyla inşa edilen ilk mabet; Müslümanların kıblesi;  Hac ve Umre’de tavaf edilen Kâbe buradadır. Hz. Peygamber’e ilk vahiy burada gelmiş. İslam burada doğmuştur.

MEDİNE

SUUDİ ARABİSTAN

Hz. Peygamber’in hicret ettiği, İslam Devleti’ni kurduğu, Ensar ve Muhaciri kardeş ilan ettiği, içinde kılınan namazlara kat kat sevap verilen Mescid-i Nebevi’nin bulunduğu yerdir. Hz. Peygamber burada vefat etmiş ve defnedilmiştir.(NOT: Mekke ile Medine’ye Haremeyn adı verilmiştir.)

KUDÜS

FİLİSTİN

Kudüs; İslamiyet, Yahudilik ve Hristiyanlık tarafından kutsal kabul edilen bir şehirdir. Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa buradadır. İsra ve Miraç mucizesinde önemli bir yerdir. Hz. Ömer Dönemi’nde savaşsız Müslümanlara geçmiştir. 1918’de İngilizler tarafından işgal edilen Kudüs’ün Yahudilere ait olması için çalışılmaktadır.

BAĞDAT

IRAK

Abbasi halifesi Ebu Cafer Mansur tarafından kurulmuştur. Bağdat, Beytül- Hikme gibi medreseleriyle Orta Çağ’da çok önemli bir ilim, kültür merkeziydi. 1258’de Moğollar tarafından 20.yüzyılda da Avrupalılar tarafından işgal edilerek halkı, âlimleri, eserleriyle tüm birikimi yok edilmiş ve sömürülmüştür.

KAHİRE

MISIR

Mısır’ın fethinden sonra Hz. Ömer tarafından askeri şehir olarak kurulan Fustat şehri 10. Yüzyıldan itibaren Kahire olarak isimlendirilmiştir. Baharat Yolu üzerindedir. Bağdat, Moğollar tarafından İstila edilince, Abbasi halifeleri Kahire’ye gelmiş ve Kahire İslam âleminin dinî merkezi olmuştur.

KURTUBA

İSPANYA

İspanya’dadır. 711 yılında Tarık bin Ziyad tarafından fethedildi. Endülüs Emevi Devleti’nin başkentidir. Orta Çağ’da Avrupa’da İslam medeniyetini temsil eden bir ilim ve sanat merkeziydi. 1236’da Kastilya Kralı tarafından Müslümanların elinden alındı.

İSTANBUL

TÜRKİYE

Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan bir konumdadır. Roma İmparatoru Konstantin tarafından 330 yılında kurulan İstanbul; Ortodoksluğun merkezidir. Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet burayı fethederek başkent yapmıştır. Halifelik Osmanlı’ya geçtikten sonra İslam dininin merkezi olmuştur. Orta Çağ ve Yeni Çağ boyunca ilim, sanat ve ticaretin merkezidir.

 

Günümüzde Şehir: Sanayi İnkılabı ile birlikte, kamu binaları, iş merkezleri, sanayi tesisleri, cadde ve meydanlar, müzeler, sinema ve tiyatrolar şehirlerin yeni eserleri olmuştur. İslam toplumları Sanayi İnkılabı’yla Batılıların maddi ve manevi istilasına uğramıştır. Günümüzde şehirler güvenlik, barınma, işsizlik, fakirlik gibi pek çok sorunla boğuşmaktadır.

ÖRNEK SORU: ……………… şehri hakkında bilgi vererek İslam Kültür ve Medeniyeti için önemini yazınız.

7.ÜNİTE

İSLAM KÜLTÜR VE MEDENİYETİNİN BUGÜNÜ VE GELECEĞİ

 

İSLAM KÜLTÜR VE MEDENİYETİ ÜZERİNE YAPILAN ARAŞTIRMALAR

İslam kültür ve medeniyeti üzerine İslam âleminde ve Batı dünyasında çalışmalar yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir.

 

İslam Kültür ve Medeniyeti Üzerine Araştırma Yapanlar ve Eserleri: İslam kültür ve medeniyeti üzerine yapılan araştırmaların amacı, İslam toplumlarına ait birikimin tespiti, İslam kültür ve medeniyetinin yeniden ihyası çalışmasıdır.

İslam kültür ve medeniyeti hakkında Müslüman araştırmacılar tarafından yazılan eserlerden bazıları şunlardır:

1) Şemseddin Sami,  Medeniyyet-i İslamîyye (İslam dünyasında yayımlanan ilk eser)

2) Gaspıralı İsmail Bey, Medeniyyet-i İslamîyye

3) Tahiru’l-Mevlevi, Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri

4) İsmail Hami Danişmend, Garp Menba’larına Göre İslam Medeniyeti

5) Nurettin Topçu, Kültür ve Medeniyet

6) Sezai Karakoç, Düşünceler

7) Cemil Meriç, Umrandan Uygarlığa

 

İslam Kültür ve Medeniyeti Üzerine Araştırma Yapan Kurum ve Kuruluşlar: Üniversiteler, bilim insanları, devlet adamları, sivil toplum kuruluşları.

Örnek: İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA)

 

Şarkiyatçıların İslam Kültür ve Medeniyeti Üzerine Yaptığı Çalışmalar:

Şarkiyat, Batılı araştırmacılar tarafından doğu ülkelerinin din, dil, tarih, kültür ve medeniyetleri üzerine yapılan araştırmaları kapsayan bilim dalıdır. Şarkiyatçılık, oryantalizm ve doğu bilim olarak da isimlendirilir. Bu alanda çalışan araştırmacılara oryantalist veya müsteşrik denilir. Batılılar Doğu’ya hâkim olmak için onu araştırmak istemişlerdir.

Avrupa’da İslam araştırmaları XII. yüzyılda başlamıştır. Kur’an-ı Kerim ilk defa XII. yüzyılda Latinceye tercüme edilmiş ve ilk Latince-Arapça sözlük hazırlanmıştır. Müslümanlar hakkında XIX. ve XX. yüzyıllarda altmış bine yakın kitabın yazıldığı tahmin edilmektedir. Şarkiyatçılar, K.Kerim’i ve Peygamberimizi (sav) tanımlarken kasıtlı tahrifatlar yapmışlardır.

İslam kültür ve medeniyeti hakkında şarkiyatçılar tarafından yazılmış ve Türkçeye tercüme edilmiş eserlerden bazıları şunlardır:

1)      Hamilton A. R. Gibb, İslam Medeniyeti

2)      Theodor Nöldeke, Kur’an Tarihi

3)      Ignaz Goldziher, İslam Tefsir Ekolleri

 

İslam Kültür ve Medeniyetinin Gelişmesini Amaçlayan Düşünce Akımları: Cemalettin Afgani, Muhammed İkbal, Mehmet Akif, Hasan Benna, Seyyid Kutup, Mevdudi, Necip Fazıl ve Alia İzzetbegoviç gibi birçok şahsiyet, düşünce ve hareket öncüleri olmuşlardır. Müslüman toplumlar, batılı sömürgecilere karşı farklı ülkelerde antisömürgeci bir mücadeleye girişmişlerdir.

 

İslam Kültür ve Medeniyetinin Gelişmesini Amaçlayan Sosyal ve Ekonomik Faaliyetler: Vakıf, dernek, eğitim öğretim kurumları ve ibadethaneler, İslami kimliğin korunmasını sağlamış. Müslümanlar, İslam İş Birliği Teşkilatı gibi uluslararası örgütler kurmuşlardır.

 

İslam Kültür ve Medeniyetinin Gelişmesini Amaçlayan İlmî Çalışmalar: XX. Yüzyılın ortalarından itibaren yazılan eserler, tercümeler yoluyla Müslümanların birbirinden uzak olduğu bölgelere kadar yayılmış, etkileşime yol açmıştır.

 

İSLAM KÜLTÜR VE MEDENİYETİNİN DİĞER MEDENİYETLERE ETKİSİ

Batı Roma İmparatorluğu Kavimler Göçü ile yıkılınca dünyaya İslam medeniyeti yön vermeye başlamıştır. Müslümanlar, fethettikleri coğrafyalarda yaşayan insanların din ve inançlarına müdahale etmemiştir.  İstanbul’un fethi sonrası Fatih Sultan Mehmed’in Patrikhane’ye dokunmaması Darülaceze’de cami, havra ve kilisenin bir arada bulunması bunun en güzel örneklerindendir.

 

İSLAM KÜLTÜR VE MEDENİYETİNİN BUGÜNÜ VE GELECEĞI: MANEVİ VE MADDİ İMKÂNLAR

İslam kültür ve medeniyeti, Medine Dönemi’nde gelişmiş, Abbasiler Dönemi’nde olgunlaşarak Endülüs üzerinden Avrupa’yı aydınlatmıştır. Doğu’da Selçuklu ve Osmanlı mirası ile iz bırakmıştır. Çeşitli dönemlerde işgallere, zulme ve esarete uğrasalar da inançlarından kopmamışlardır. İnsanlık, Batı medeniyetinin teknolojik üstünlüğünün müreffeh toplum oluşturmaya yetmediğini ve insanlığı bunalıma sürüklediğini yaşayarak görmüştür.



VEDA HUTBESİ

(9 Zilhicce l0 / 8 Mart 632 Cuma)- Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in vefat ettiği sene  ilk ve son haccında Hacca gelen Müslümanlara yaptığı konuşmadır. Müslümanlar için veda konuşması, son uyarılar, vasiyet niteliğindedir.

Hamd Allah’a mahsustur. O’na hamdeder, O’ndan yardım isteriz. Allah kime hidâyet ederse, artık onu kimse saptıramaz. Sapıklığa düşürdüğünü de kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki; Allah’dan başka ilâh yoktur. Tektir, eşi ortağı, dengi ve benzeri yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Rasûlüdür.

Hz Peygamber, Allah’a hamd ve senâdan sonra şöyle buyurdu:

Ey insanlar! Bilmiyorum, belki de bugünden sonra burada sizinle bir daha buluşamayacağım. Allah’ın rahmeti bugün sözümü işitip onu iyice kavrayanların üzerine olsun! Benim bu sözlerimi burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin. Olabilir ki bildirilen kimse burada bulunandan daha iyi anlar ve itaat eder.

Ey insanlar! Biliniz ki rabbiniz birdir, atanız da birdir. Bütün insanlar Âdem’den gelmiş, Âdem de topraktan yaratılmıştır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak takvâ iledir.

Biliniz ki bu şehriniz Mekke, bugününüz arefe ve bu ayınız zilhicce nasıl mukaddes ve dokunulmaz ise mallarınız ve canlarınız da aynı şekilde dokunulmazdır. Câhiliye devrindeki her türlü faiz kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Fakat ana paranız sizindir. Ne haksızlık edin ne de haksızlığa uğrayın. Kaldırdığım ilk faiz amcam Abbas b. Abdülmuttalib’in faizidir. Câhiliye devrinin kan davaları da kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası akrabalarımdan Rebîa b. Hâris b. Abdülmuttalib’in oğlu Âmir’in kan davasıdır.

Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız. Onların namus ve iffetini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Dikkat edin! Sizin kadınlar üzerinde hakkınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin onlar üzerindeki hakkınız iffet ve namuslarını korumalarıdır. Kadınların sizin üzerinizdeki hakları geleneklere uygun biçimde yiyecek ve giyeceklerini sağlamanızdır. Kadınlar hususunda Allah’tan korkun ve onlara en iyi şekilde davranın.

Ashabım! Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden saltanat ve nüfuz kurma ümidini ebediyen kaybetmiştir. Fakat size yasakladığım şeyler dışında küçük gördüğünüz şeylerde şeytana uyarsanız bu da onu sevindirir ve cesaret verir. Sözümü iyi dinleyin ve belleyin. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Bir Müslümanın malı rızası olmadan diğer bir Müslümana helâl olmaz. Sakın zulmetmeyin. Herkes ancak kendi işlediği suçtan sorumludur. Baba oğlunun, oğul da babasının suçundan sorumlu tutulamaz. Allah her vârisin mirastan payını tayin etmiştir. Artık bir vârisin diğer mirasçıları mahrum edecek şekilde vasiyette bulunulması helâl değildir.

Çocuklar babalarından başkasına nisbet edilemez. Ödünç alınan şeyler sahibine geri verilmelidir. Yararlanılmak üzere alınan şeyler de sahiplerine iade edilmelidir. Borçlar ödenmelidir. Birinin borcunu üstlenen kefil de o borcu ödemelidir. Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine iade etsin. Rabbiniz olan Allah’tan sakının, O’na kulluk edin. Beş vakit namazınızı kılın. Ramazan ayında oruç tutun, hac ibadetini yerine getirin, mallarınızın zekâtını gönül hoşluğuyla verin. Yöneticilerinize Allah’ın kitabına uydukları sürece itaat edin ve böylece rabbinizin cennetine girin. Benden sonra küfre ve sapkınlığa düşüp birbirinizin boynunu vurmayın. Benden sonra hiçbir peygamber gelmeyecektir.

Ey müminler! Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız takdirde bir daha asla yolunuzu şaşırmazsınız. Bunlar Allah’ın kitabı Kur’an’la peygamberinin sünnetidir.

Daha sonra Resûlullah,

“Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar. O zaman ne diyeceksiniz?” deyince ashab,

“Allah’ın risâletini tebliğ ettin, görevini yaptın, bize nasihatte bulundun diye şahitlik ederiz” dediler.

Bunun üzerine Resûlullah şehâdet parmağını semaya doğru kaldırdı, sonra da insanlara doğru çevirip indirerek,

“Şahit ol yâ rab, şahit ol yâ rab, şahit ol yâ rab!” dedi.

 

KAYNAK: https://islamansiklopedisi.org.tr/veda-hutbesi, (Müsned, VII, 307, 330, 376; Buhârî, “Ḥac”, 132, “Meġāzî”, 78; Müslim, “Ḥac”, 147; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 56, 61; Tirmizî, “Tefsîrü’l-Ḳurʾân”, 10; İbn Mâce, “Menâsik”)